SÖZLEŞME DIŞI CİNSEL İLİŞKİ VE EVLİLİĞİN UYGARLIKLAR ÜZERİNDEN TARİHSEL ANALİZİ

  • ANTİK MEZOPOTAMYA’DA EVLİLİK DIŞI İLİŞKİ HUKUKU
Bir kadın ve erkeğin cinsel ilişkisini tasvir eden bir rölyef odö. 2.000 yıllık

Antik Mezopotamya için evlilik kelimenin tam anlamıyla hayati önem taşıyan bir olguydu. Sebebi ise sosyal istikrarın sağlanabilmesi için aile kavramının oturtulması ve yaygınlaştırılması şarttı. Bu evlilikler/sözleşmelerde bazı kurallar vardı; Çiftlerin hiç karşılaşmamış olması veya en yüksek fiyata verilen gelin ihaleleri gibi. Antik Mezopotamya içinde ilişkiler basit sayılmazdı ve günümüzdekine benzer katmanlara ve zorluklara sahipti.

  • SÜMERLER, ASUR VE BABİL

Sümer‘de, Güney Mezopotamya’da Üçüncü Hanedan olan Ur-Nammu; Evlilik sözleşmesi dışı bir ilişkiye girenlerin, aile birliğini bozup, bozuk aile yapısınında tüm kabileyi savunmasız bırakıp içten bir parçalanmaya yol açması sebebiyle bu eylemi gerçekleştiren kimselere ölüm cezasını ilk olarak yazılı şekilde veren kral olmuştur.

Babiller içinse Heredot‘un yazdığına göre; Her kadın hayatında bir kez İştar Tapınağı’nın dışına oturarak ona en yakın olan yabancı bir kimseyle cinsel ilişkide bulunurmuş. Toplumun doğurganlığı ve refahı için bu uygulamanın yapıldığını belirten Heredot, evlilik için bakireliğin gerekli bir şey olduğunu belirtirken, evlenmemiş kadınların bu sözde kutsal fahişelik işine katılamayacağı anlaşılsada yinede her kadın diye de eklemekte.

Babil Evlilik Marketi

Heredot’un dediğine göre; Her yıl köyde evlenmeye uygun genç kadınlar bir yerde toplanır ve erkeklerde bir daire içinde etraflarında beklerken birisi kadınları teker teker çağırır ve en güzel olan genç kadın ilk başta en yüksek fiyata satışa çıkarılır. Bu şekilde bütün kadınlar satılır. Her yerden herkes gelebilir ve teklif verebilir fakat yalnızca kadınlar için. Daha çirkin olan kadınlarsa parasal tazminat ile birlikte alnırlardı. Heredot’a bu gelenek en iyisiydi fakat artık kullanılmayarak, reddedilen bir şey ortadan kalktığınıda ekliyor. (Tarihçe 1-196)

  • EVLİLİK

Evlilik için sevgi/aşk önemli olsa da Mezopotamya toplumu için kızın babası ve onu almak isteyen erkek arasında yasal bir sözleşme yapılırdı. Bu sözleşme erkeğin kızın babasına belirli bir miktar ödeme (başlık parası gibi) gerçekleştirmesi veya aileler arasındaki bir akidleşme idi.

Tarihçi Bertman; Sümerler dilinde aşk kelimenin tam anlamıyla “dünyayı ölçmek” yani “araziyi işaretlemek” anlamına gelen bir tür birleşik fiil idi. Gerekse Sümerler gerekse Babilliler ve de Asurlular için evlilik, temelde düzenli bir toplumu düzenlemek ve sürdürmek için tasarlanmış bir tür iş düzenlemesiydi. Evlilik sevmenin kaçınılmaz bir bileşeni olmasına rağmen devletin gözünde hiçbir zaman arkadaşlık, kişisel mutluluk olmamış sadece toplumsal süreklilik, ulusun devam edebilmesi olarak görülmüştür.

Bir kadın ve erkeğin cinsel ilişkisini tasvir eden eski bir Babil rölyefi

Bir erkek ve kadının kendi başlarına basitçe evlenmelerine dair harhangi “resmi” bir kayıt bulunmuyor fakat evlenmeden birlikte yaşayan bir çiftin kanıtına rastlanabiliyor. Bertman; “Her evlilik yasal bir sözleşme ile başlar ve yasal sözleşme yapılmayan birlikteliklerde kadın asla erkeğin “karısı” olarak görülmezdi. Ve her evlilik birbirlerini seven kadın ve erkeğin kararı ile değil, ailelerin birlikte müzakeresi ile sağlanırdı. Tanıkların huzurunda imzalanan evlilik sözleşmesi sonrası tören yapılabilmekteydi. Yapılan törenin meşru kabul edilebilmesi için bir ziyafet verilmesi ise şarttı.

Evlilik töreni uyulması gereken beş aşamaya sahipti;

  • Nişan/evlilik sözleşmesi
  • Gelin ve Damadın ailelerinin birbirlerine ödemeleri (çeyiz, başlık parası)
  • Tören/ziyafet
  • Gelinin kayınpederi’nin evine taşınması
  • Tören gecesinin sonunda ise gelinin bakire olması ve yine o gece de hamile bırakılması

Eğer ki üstteki aşamalardan birinde bir pürüz yaşanır veya düzgün yapılamaz ise mesela gelinin hamile kalamaması veya bakire olmaması gibi, damat onu geri ailesine verebilir ve çeyiz, başlık parası gibi ödemeleride pek ala geri alabilirdi.

  • NİŞAN

Bertman’ın dediğine göre nişana özel bir dikkat gösterilirdi. Babilliler için nişanlama ciddi bir işti özellikle daha sonradan fikirlerini değiştirenler için. Hammurabi Kanunları‘na göre; Nişanlanmış bir kimse sonradan fikrini değiştirir ise, verdiği tüm depozito (çeyiz, nişan hediyesi vb.) ve başlık parasınıda kaybetmekteydi. Kayınpederi fikrini değiştirirse, hayal kırıklığına uğramış gelinin başlığının iki katına çıkarılması gerekiyordu. Eğer ki rakip bir erkek kayınpederin fikrini değiştirip onu ikna ederse sadece kayınpederi belirlenen başlığın iki katına ödemek zorunda kalacak ve rakibinde kızıyla evlenilmesine de izin verilmeyecekti. Nişanlamaların suistimale uğratılmaması ve sorumlu karar verme, düzenli sosyal davranışlarda bulunulması için bu şekilde caydırıcı kanunlar bulunmaktaydı.

Inanna ve Dumuzi’nin Evliliği

Bu caydırıcı teşvikler önemliydi çünkü günümüzde olduğu gibi Mezopotamya’da da gençler her zaman ebeveynlerinin isteklerine uymak istemeyebiliyorlardı. Buna en iyi örnek Sümer mitolojisinde bilinen İnanna ve Dumuzi‘dir. Sümer mitolojisinde bir Tanrıça olan ve aşk, seks, cinsellik, arzu ile ilişkilendirilen İnanna, Çiftçi Tanrı Enkimdu ile başarılı bir şekilde evlenmeye teşvik edilir fakat Tanrıça İnanna, Çoban Tanrı olan Dumuzi‘yi sever ve onu seçer. Seks/cinsel ilişki günümüzdeki gibi çekinilecek, utanılacak bir şey olarak görülmemiş sadece yaşamın bir diğer yanı olarak kabul edilmişti Mezopotamya’da. Akademisyen Jean Bottero; Eşcinsel ilişkinin zevk alınabilir olduğunu ve metinlerde erkeklerin ilişkide kadın rolünü üstlenmeyi tercih edebildiğinide ekliyor herhangi bir toplumsal damgalanma veya korku duymadan. Aynı zamanda Mezopotamya seks hayatının alışılmışın dışında bir çok seks pozisyonuna sahip olduğunu belirtiyor; Sandalyede, ayakta, odanın köşesinde veya anal ilişki gibi. Anal ilişkininse gebelikten korunmak için yapılan genel bir uygulama olduğunuda belirtiyor.

Yatak odası haricinde; Evin terasında, meyve bahçesinin tam ortasında, kapının eşiğinde, ıssız bir ortamda hatta caddenin ortası gibi eksantirik yerlerde seviştikleri olabilmekteydi Mezopotamya’lıların. Muhtemelen daha fazla heyecan yaşamak, tehlikeyi cazibeye dönüştürmek gibi sebeplerden ötürü bu gibi alışılmadık şeylere ihtiyaç duymaktaydılar. Tabii ki bu yaptıkları yasal görülmezdi Mezopotamya’da. Ve eğer ki uygunsuz bir cinsel birlikteliğin yaşandığı bir şekilde yakalanırlarsa bunun hükmü yargıçlar tarafından ölüm cezası ile cezalandırılmaktaydı.

Çocuk, evliliğin en doğal ve beklenen amacıydı. Eğer ki bir çift çocuk meydana getiremez ise bu talihsizlik olarak görülür ve kadın kısır ise erkeğin pek ala ikinci bir eş almasına izin verilirdi. Tek eşlilik ilk etapta olması gereken iken; ihtiyaç, durumlar ve kaynaklara göre ikinci bir eş, cariye alınabilmekteydi. Ve ikinci eşin seçilmeside genellikle ilk eşe danışılarak belirlenirdi çünkü yerine getirmesi gereken sorumluluklardan o sorumluydu. Eğer ki ikinci eş/cariye, ilk eşin çocuk doğuramaması sebebi ile alınmışsa, ikinci eşin doğan çocukları tıpkı ilk eşin öz çocukları gibi aile mirasında hak sahibi sayılabilmekteydi. Önemli olan ne kadar çok çocuk sahibi olarak neslin devamının sağlanabilmesi olduğu için bir erkek ödeyebildiği kadar eş, cariye alabilirdi. Zaten ikinci eş alımıda genellikle ilk eşin çocuk doğuramadığı durumlarda yaygındı. Eğer ki bir erkek karısının sağlık sorunu sebebi ile onu boşayamaz ise onu hayatının sonuna kadar ilk eşi olarak onurlandırabiliyordu. Eğer ki evde başka kadınlarda var ise ilk eşin ölümü ile onlarda hiyerarşik olarak yukarı çıkabilmekteydiler.

“Gecenin Kraliçesi” Tableti
  • BOŞANMA ve ALDATMA

Boşanma ciddi bir sosyal damgalanma taşımak zorunda bırakıldığı için yaygın görülmemekteydi. Çoğu çift mutlu olmasalar dahi hayatlarının sonuna kadar o evliliği sürdürmek zorundaydılar. Eğer ki bir kadın eşinden mutlu değilse başka bir erkekle yatmak için tek yolu ondan kaçmaktı. Eğer ki bir kadın bu eylemi işlerken yakalanırsa, kaçtığı sevgilisi ile birlikte nehre atılarak boğulur veya kazığa geçirilirdi. Her iki tarafından ayrılması veya idam edilmesi gerekmekteydi. Hammurabi Kanunları‘na göre; Eğer kaçan kadının kocası onu canlı tutmak isterse Kral da kadını eşit derecede affedebilirdi. Boşanmalar genelde erkek tarafından başlatılırsada eğer ki erkek bir istismarda bulunmuş ise kadın da pek ala eşini boşayabilirdi. Eğer ki kadının kısır olduğu kanıtlanabilirse erkek karısını boşayabilir fakat çeyizide ailesine geri vermek zorundadır ve daha sonra başka bir eş veya cariye alabilir. Çocuğun doğurulmamasında erkek sorumluysa bile hata her zaman kadına atfedilmiştir. Eğer ki eş zina eylemini işlemişse evli iken, erkek yine onu boşayabilir fakat çeyizinide ailesine geri vermek zorunda ve toplum nezdinde boşanmış damgasını yemeyede razı kalacaktır. Ailesini terk eden kadınlar çok nadir olsa da hakkında yeterli derecede şey yazılmıştır. Bir kadın tek başına başka bir yere seyahat edebilir ancak bir fahişe olmadığı sürece. Boşanmada avantajlı olan erkek olmuş ise de eğer ki bir kadın boşanmayı dile getirirse evden beş parasız ve çıplak bir şekilde atılabilmekteydi. Dolayısıyla erkek evin başı ve otoritesini oluştururken bir kadın boşanma istediğini erkeğin istismarda bulunduğu yönünde ispat etmek zorunda idi aksi halde evlilik sözleşmesine bağlı kalmak zorundaydı.

Bütün bunlara rağmen yine de Antik Mezopotamya’daki popüler mitlerde kadınlar söz gelimi; Inanna’nın İnişi, Inanna ve Huluppu Ağacı, Ereshkigal ve Nergal gibi, genellikle çok gurur verici bir ışık/nur ve avantajlı bir biçimde tasvir edilmişlerdir. Erkekler hem hükümette/yönetimde hemde evde otorite olarak tanınmasına karşın kadınlar, kendi topraklarına ve işletmelerine sahip olabilir, köle alıp-satabilir ve kanıtlayabildikleri sürece boşanma davasıda açabilmekteydiler. Bottero; Sümer’deki kadınların, Akad İmparatorluğu’nun yükselişinden sonra daha fazla avantaj ve özgürlüğe sahip olduğunu eldeki yazıtlar, efsaneler ve iş sözleşmelerinden anlayabildiğimizi belirtsede, aynı şekilde Akad’lıların yükselişinden sonra dahi Antik Mezopotamya’da kadınların hala erkeklerden daha aşağı tutulduğunuda eklemekte. Bununda muhtemelen Sümer kültürünün gizemlerinden biri olarak kalacağını ifade ediyor.

  • HİTİTLER
Hititler, odö. 1600 – 1178

Hititler, Tunç Çağı zaman diliminde Anadolu yarımadasında devlet kurmuş ilk halktır. İç Anadolu’da başardıkları fetihler ile odö. 14. Yy’ın ortalarında I. Şuppiluliuma yönetimi altında Yukarı Mezopotamya’ya kadar genişleyerek süpergüç halini almış kadim Anadolu uygarlığıdır. Dolayısıyla Hititler, bizlerin Anadolu hakkında bildikleri ilk metinleri veren uygarlıktır. Onlardan önce Asurlular Anadolu hakkında bir takım dolaylı bilgiler vermişse de elle tutulur tarih yazıcılığı Anadolu hakkında, Hititler ile başlamıştır. Asurlular’ın, Hititler Anadolu’ya hakim olmadan önce verdikleri bilgiler daha çok Anadolu’nun protohistorik kısmına tekabül etmektedir.

  • HİTİTLER’DE EVLİLİK

Hititler’de de evlilik için ebeyenlerin rızası ve sözü geçerli olup kadının bu durumda bir önemi/etkisi yoktur. Damadın ailesi yine alacağı kadın için zenginliğine göre belirli bir başlık parasını ödemekle yükümlüdür. Evlilik sözleşmesinin devam ettirilmesi için Hitit dilinde iwaru anlamına gelen ve çeyiz olarak çevirebileceğimiz hediye de kadın tarafından yerine getirilen bir diğer aşamadır. Dolayısıyla Hititler’de bu konuda da Yakın Doğu kültürleri ile aynı adetlere sahiptirler. Hititler’de de evlenen kadın genellikle kocasının evinde yaşamaya devam ederdi. Hititlerde tek eşlilik oldukça uzak bir durum olarak görülüyor çoğu evlilikte. Bunun sebebi olarak Hitit İmparatorluğunun yönetilmesi ve korunabilmesi adına olabildiğince fazla erke ve varise sahip olması gerektiği gösterilmektedir.

  • HİTİTLER’DE BOŞANMA
Hititli çocukların oyun oynayışını gösteren taş bir kabartma

Hititler evlilik kurumuna liberal ve pragmatik bir yaklaşımda bulunuyorlardı. Boşanma davası kadın ve erkek ayırmaksızın iki tarafında kolayca yerine getirilmesi sebebi ile önceki uygarlıklar gibi nadir görülmezdi ve toplum tarafından da yadırganmazdı önceki uygarlıklarda olduğu gibi. Eğer ki iki tarafta eşit bir statüye sahip ise yani iki tarafta hür ise köle değilse, boşanma sonrası mallar iki tarafada eşit bir şekilde paylaşılmakta ve çocukların biri de anne ile bırakılmaktaydı. Eğer kadın daha az bir sosyal statüye sahip ise köle gibi, koca çocuklardan birinin velayetini kendi lehinde korumaktaydı. Hatta kadın boşanma durumunda erkeğe göre daha avantajlıydı. Çünkü Hititler’de kusata adı verilen başlık parası ile iwaru adı verilen çeyiz‘de yine kadına kalmaktaydı. Eğer ki kadın kocasından önce ölürse Babil hukukuna göre çeyizi çocuklarına geçmekteydi.

Hititlerin kanunları bir kadın için boşanma hukuku anlamında İngiltere’nin Viktorya dönemi kanunlarından dahi daha çok korumacı olmuştur. Hititler’de bir kadın eşinden boşanmak için kendi başına bu kararı alabileceği gibi eşinin malının yarısınada sahip olabilmekteydi. Hititler kanunlarında bu konu ile alakalı hiçbir soyut kelimede kullanmamışlardır söz gelimi “evlenmek” gibi. Bizler günümüzde bunu elbette anlayabiliyoruz fakat Hititler, kanunlarında çok daha somut kelimelere yer vermişlerdir; “bir eş almak”, “karısı olarak almak”, “onu karın yapmak” gibi. Fakat bu durum kadın için erkek üzerinde hiçbir zaman “koca olarak almak” şeklinde yer bulmamıştır.

Eğer ki evlilikte erkek, kadından önce ölürde dul kalırsa; Çocuğun annesine bakma gibi bir yükümlülüğü bulunmakta ve eğer bunu başaramaz ise de annenin oğlunu mirasından men etme gibi bir ayrıcalığıda bulunmaktaydı.

  • HİTİTLER’DE ZİNA VE TECAVÜZ

Hititler’de; Bir adamın dağda bir akadını ele geçirmesi ve ona tecavüz etmesi halinde suçlu bulunur ve öldürülür, bir kadını, kadının kendi evinde ele geçirirse kadın suçlu bulunur ve öldürülür, eğer ki koca karısını bir başkası ile cinsel ilişki esnasında yakalar ise koca her ikisinide öldürür ve suçlu bulunmazdı. (Madde 197, Kanunlar)

Eğer ki koca karısını ve sevgilisini yakalar ve kraliyet mahkemesine getirirse, “Benim karım ölmeyecek!” diyerek karısının hayatını bağışlayabilir fakat aynı zamanda sevgilisininde hayatını bağışlamak zorundadır. Böylece karısının suçunu örtebilir. Fakat koca “İkisinide öldürün!” diye karar verir ve “Tekerleği döndürün!” der ve Kral, ikisinide öldürebilir veya bağışlayabilir. (Madde 198, Kanunlar)

Dolayısıyla 197. madde bizlere bir kadının yardım çağırısında bulunamayacağı izole ve savunmasız ortamlarda bir erkek tarafından uğrayacağı cinsel istismarlarda kadının tecavüze uğramış olacağı yönünde karar vererek cezanın erkek üzerinde tecelli etmesini uygun görmekte. Fakat; Bahsi geçen cinsel eylem eğer ki kadının evinde vuku bulmuş ise ki bu kadının yardım çağırabileceği ve savunmasız bir ortam olmayacağından kadın bu noktada tecavüze uğramış değil zina eylemini bile isteye işlediği anlamına gelecek ve ceza kadın üzerinde vuku bulacaktır. Kaldı ki kadın kendi evinde böyle bir cinsel istismara zorla uğramış olsa ki uzak ihtimal yinede pek ala yardım çağırabilir ve o kişi daha bu eylemi gerçekleştiremeden alıkoyulurdu.

Madde 198 ise kocanın, karısını sevgilisi ile zina eylemini işlerlerken yakalaması halinde ancak olayın sıcaklığında onları öldürmekte haklı olacağı fakat bir an durup düşünürse o iki kişiyi mahkemeye getirmek zorunda kalacağını ve kararın yargılama sonrası kral tarafından verileceği ifade edilir. Ve mahkemede sadece birinin hayatınıda bağışlayamaz, ya ikisinin hayatını bağışlayacak ya da ikisininde ölümü yönünde karar vermek zorunda kalacaktır. Öte yandan her ne kadar burada mahkemenin mağdur kocanın kararı ile hareket ettiği anlaşılsada, kral pek ala ikisininde hayatını bağışlayabilir veya ikisinide öldürtebilir yani karar yine kralın elindedir.

Bütün bunlara rağmen Hititler’de eğer kadın ve erkek evli olmadan başka bir kişi ile gayrimeşru cinsel ilişkide bulunursa; o kişi suçlu olarak görülmemekteydi. Tecavüz eyleminin cezası önceki uygarlıklarda olduğu gibi çok ağır olsada bu cezaları olayın vuku bulduğu yere göre değerlendirmekteydiler. Bu yüzden bütün bu kanunlar bizlere bir tür çifte standart durumunun varlığını göstermekte Hititler’de.

  • ANTİK YUNAN

Antik Yunan‘lılar için tecavüz sıradan bir suç ve hayatın gerçeği olarak görülürdü ve rızanın önemi aranmazdı. Bunun temel sebebi ise kadının onun varisi olan babası, ailesi veya kocasının mülkü olarak görülmesi ve o mülkün zarar görmesi halinde de o kişinin koruyucu tarafından şiddet suçlaması olarak görülür mahkemede jüri tarafından cezalandırılırdı. Yani kadının rızası değil baz alınan, bir mülk olarak kabul edilen kadının varislerinin sahip olduğu bu mülke gelen zarar idi.

Antik Yunan’da zina ise oldukça başka bir konuydu. Çünkü zina eylemi, aile yapısı ve toplum düzenin yozlaştırma sebebiydi. Antik Yunanlılar için aile oldukça değerli bir öneme sahipti toplum nezdinde. Eğer ki koca karısını başka bir erkek ile zina eylemini gerçekleştirirken yakalar ise tıpkı Hititler’de olduğu gibi onları orada öldürebilir ve bu eylem sonucunda katil olarak suçlanırsa da pek ala kendisinin yasal olarak hareket ettiğini iddia edebilir ve bu durumda da karısı ile direkt boşanmış sayılırdı.

PompeiiFresk

Antik Yunanlılar için zina eylemi tecavüzden dahi daha beter bir şey olarak görülürdü. Sebebi ise; tecavüzün herhangi bir zamanda herkesin başına gelebilecek fiziksel bir saldırı olmasına karşın zina, baştan çıkarıcı bir eylem olarak kadının kocasına ve ailesine olan sadakatini yıkmaya yönelik bir girişim olmasından geçmekteydi. Dediğimiz gibi aile kavramı Antik Yunan’lılar için oldukça önemli bir yere sahipti ve bunu yıkmaya yönelik her davranış sert bir şekilde cezalandırılmaktaydı. Ve yapılan bu zina eylemi bir kere işlenince bunun gerisininde geleceği bilinirdi. Dahası gayrimeşru olarak doğan çocuklar hiçbir şekilde tam vatandaşlıkta alamamakta ve onlarında gelecekleri tehlikeye atılmaktaydı. Görüldüğü gibi zina eylemi toplum yapısının en temel yapı taşı olan aile kavramını parçalayan bir eylemdi.

  • ANTİK ROMA
Antik Roma’daki evlilik törenini tasvir eden bir rölyef

Antik Roma’da evlilik tıpkı önceki toplumlarda olduğu gibi önem arz eden hatta yasal bir görev olarak görülen erdemli bir işti. Roma’da da teş eşlilik hakimdi tabii bu onların cariye veya kölelerinin olmadığı anlamına gelmemekteydi sadece resmi olarak tek eşlilerdi. Romalılar için bir kadın ve erkeğin yasal olarak evlenebilmesi için iki tarafında Roma vatandaşı olması gerekli idi yada conubium adını verdikleri Roma vatandaşı olmayan fakat yasal olarak bir takım ayrıcalıklar ve haklar kazandırıldığı ünvana sahip olmalılardı. Resmi olarak evlenme yaşı erkeklerde 14 olarak belirlenmiş iken kadınlarda 12 idi. Yinede kayıtlar evliliklerin genellikle 20 yaşında yapıldığını göstermekte. Romalılar evlenmeden önce sponsalia adı verilen bir tür nişan gerçekleştirmekteydiler fakat bu genellikle her iki aileninde paterfamilias tarafından düzenlendiği üst sınıflara özgü bir şeydi.

Pompeii – Fresk

Antik Roma’da evlilikler genellikle siyasi nedenler ve kazançlara yönelik gibi görünsede bu daha çok soylu kesime has bir olguydu. Evlilik için aranan nitelikler arasında; İki tarafın rızası ve paterfamilias tarafından dikte edilmiş, onaylanmış olması, kadın ve erkeğin birlikte yaşayarak bir birlik kurma niyetinde olması ve bazen de kadın tarafı için çeyiz. Romalılar için günümüzdekine benzer yazılı bir sözleşme imzalama adeti yoktu ve sadece tanıklar ile sözlü sözleşme yetmekteydi. Romalılar için evlilik merasiminin yasal bir statüsü bulunmamaktaydı.

Yeni evlenen bir gelin ve kocayı tasvir eden bir fresk
  • AUGUSTUS’UN HAKİMİYETİNDE DEĞİŞEN EVLİLİK YASALARI

Roma’da ne zaman ki Augustus saltanatı başa geçti, evlilik sevilmeyen bir şey oldu ve toplumdaki doğum oranlarıda düşüşe geçti. Bu kriz sonrası Augustus, evlilik yasalarında bir takım değişikliklere gitmek zorunda kaldı. Augustus artık Roma’da yaşayan her 25-60 yaşındaki erkeklerin ve 20-50 yaşlarındaki kadınlar evlenmek zorunda olduklarını ve çocuk doğurmak zorunda olduklarını ilan etti. Dahası Augustus, üç çocuk sahibi olan her aileyi ius trium liberorum adını verdiği enstitüye kaydolma ayrıcalığı tanıyacağınıda bildirmişti. Bu şekilde üç çocuğa sahip ailelerin çocukları bazı sivil görevlerden muaf tutulabiliyor ve çocuklarına yönelik miras hakkınada imkan tanınıyordu.

Romadaki evlilikler yasal olmaktan öte törensel idi. Evlenilecek gün-ay uğurlu bir zaman diliminde olmalıydı. Kalends, Nones, Ides gibi aylarda evlenemezlerdi. Ayrıca Şubat veya Mayıs aylarında da olamazdı. Haziran ayı genellikle evlilik için tercih edilen ay idi. Conferatio adı verilen ve konferansdüğün olarak çevirebileceğimiz türdeki merasimler Romalılardaki en eski ve en ciddi törenlerdendi. İki yüksek rahibin gerçekleştirdiği bu tür evliliklerden boşanmak neredeyse imkansızdı. Standart bir Roma düğünü ise daha gösterişsiz ve normaldi. Normal Roma düğünlerinde Tanrıların kutsanması adına bazı fedakarlıklar yapılırdı hayvanlar üzerinden. Bu da genellikle domuz olurdu ve Tanrılar adına adanırdı. Bu seramoniler sonrası gelin ve damat hediye alışverişinde bulunabilirdi.

  • ANTİK ROMADA BOŞANMA

Romalılar için boşanma konusunda bir zorluk bulunmuyordu. İnanç bağlamında bir yasak olmadığı gibi boşanan kimseler toplum tarafından damgalanmıyordu, kötü gözle bakılmıyordu. Bir erkek karısını zina yaptığı gerekçesi ile boşayabilirdi fakat aynı şey kadın açısından geçerli değildi hem de Roma’da Cumhuriyet zamanında bir çok genelev, cariye ve metres bulunmasına rağmen. Aynı şekilde karısının kısır olduğunu düşünen erkek yine onu boşayabilirdi. Romalılarda da çiftlerin boşanması durumunda çeyiz kadına iade edilmekteydi. Ayrıca boşanan, dul kalan kadınların Augustus’un emrine göre yeniden evlenmesi gerekiyordu.

  • ANTİK ROMADA ALDATMA VE ZİNA
“Pan’ın Zaferi” – Nicolas Poussin

Roma hukukunda zina mefhumu adulterium olarak yer bulmaktadır. İngilizceye de adultery olarak geçmiş ve hala da kullanılan bu kelime; Roma hukukuna göre; Evli veya evlenmemiş bir adam tarafından başka bir adamın eşi ile cinsel ikişkide bulunarak işlenmiş bir suç olarak geçer. Romalılarda tıpkı Hititlerde olduğu gibi kişi zina yaparken, kocasını aldatırken yakalanır ise kocasının insafına kalmıştır ve kocası pek ala o kişiyi ölümle cezalandırabilirde. Yine Antik Mezopotamya uygarlıklarında olduğu gibi Roma hukukunda da eylem üzerinde kişi her zaman kadın olarak tasvir ediliyor. Tabii burada zina eylemi iş üstünde yakalandığı vakit herhangi bir kişi tarafından yargılanabilir gibi gözüksede bir kamu suçu olarak, başta İmparator, zina eden kadının kocası, babası, ağabeyi gibi kişilere aitti.

Roma hukukunda Julian Yasası‘na göre eğer bir koca eşini zina yaparken yakalar ve bunu görüp-bildiği halde örterek hiçbir şey yapmaz ise lenocinium suçundan cezalı bulunmaktaydı. Zina suçu işleyen kadının babası veya kocasının kızına veya eşine karşı mahkemede dava açmak için eylem sonrası 60 gün süreleri bulunmaktaydı. Zinadan hüküm giymiş bir kadın çeyizin yarısı ve mülkünün üçlük kısmınıda vermek zorundaydı. Daha sonrada Seriphos adında sefil bir adaya sürgüne gönderilirdi. Aynı zamanda zina suçundan hüküm giyenlere sivil iş görememezlik raporuda verilmekteydi. Bütün bunlara rağmen Romalılar ölüm cezasını en aşırı hallerde verebiliyorlardı. Daha önceden köle, yabancı veya fahişe olan kimseler için zina suçunun cezasında muafiyet verilebilirken bunun suistimale uğratıldığı anlaşıldığında Senatus Kararı ile hükümler onlarıda kapsar hale getirilerek bu durumun önüne geçilmiştir.

  • ANTİK ROMANIN İÇ AHLAKI
Sarhoş” – Auguste Léveque

Antik Roma, ne yazık ki bütün bunlara rağmen toplum ahlakı bakımından akıl almaz yozlaşmışlıklara sahip bir uygarlıktı. Bunlar arasında homoseksüel erkek ilişki hoş karşılanırken kadınlar nezdinde homoseksüellik hoş karşılanmazdı. Hapsedilen gladyatörler sadece arenalarda boy göstermez, soyluların zevkleri için de kullanılırdı aynı şekilde kölelerde. Akraba arası, ensest cinsel birleşme Roma’da nispeten yaygın bir durumdu. Romada eş değiştirmek çok yaygındı ve cinsiyetin önemi dahi yoktu. Vestal Bakireleri adı altındaki kadınları 6 ila 10 yaşları arasında seçip Vestal Tapınağı‘nda 30 yıl süre ile bakire bırakılarak Tanrılara hürmetlerini ve ibadetlerini gerçekleştirirlerdi. Fuhuş neredeyse yasaldı fahişeler nezdinde.

İmparatorlar arasında da sapkınlar bulunuyordu. Kimisi, köle, akraba hatta kardeş demeden cinsel ilişkiye giriyordu. Eşcinsellik çok yaygındı. Meşhur karnavallarında kadın, erkek ve çocuk demeden toplu cinsel ilişkiler yaşanırdı. İmparator Nero, hamile iken öldürdüğü eski eşini ona benzeyen bir adamı önce hadım etmiş sonrada ona ölen eşinin giysisinden bir elbise yaptırıp onunla evlenmiştir. Sebebi ise öldürdüğü eski eşine benzemesidir. Caligua, kadınları eşlerinden çalmış ve kız kardeşleri ile yatmış ve sadece yetişkinlere özel partiler düzenleyerek ahlaksızlığın dibine vurmuştur. İmparator Tiberius ise oğlancılığa sarmıştır ki bu zaten yaygındır o zamanlarda fakat o bunu başka bir boyuta taşıyarak bebekleri kullanmaya başlamıştı.

Leave a comment