KUR’AN’I MUHAMMED PEYGAMBER YAZMIŞ OLAMAZ MI VEYA YAZDIRILMIŞ?

KUR’AN BİR KEÇİ ÇOBANININ ELİNDEN ÇIKMIŞ OLAMAZ MI?

Shepherd-and-sheep-e1446124496929

Kur’an’ı ilk el olan Muhammed Peygamberin yazabilecek kabiliyette olup olmadığına veya klasik Batılı oryantalistlerin ve bizim entellektüel Tanrısızların maden bulmuş gibi saldırdığı Muhammed Peygamberin yaşadığı dönemdeki ve tanıdığı bir takım kişilerin ona yazdırıp, yazdırmamış olacağı ile ilgili argümanlara cevaplar verilecektir bu yazıda.

Kur’an’n edebi olarak; fesahat, belağat, icaz bakımından; teşbih, hakikat, mecaz, istiare, kinaye, haber-inşa cümlesi: emir, nehy, istifham, temenni, nida, kasr, vasl-fasl, icaz, itnap, intak, tıbak, mukabele, umum-husus, icmal-tasfil, musavat, zikir-hazf, cinas, seci, husnü’l-ibtida, husnü’l-intiha, iltifat gibi bir çok özelliği içerisinde barındıran bir kitaptır. Bütün bunları Muhammed’in bu gibi edebi bilgiler ile donanmışlığı olmadan icra edebilmesi gülünç bir iddiadan öteye geçemez. Tıpkı daha önce de belirttiğimiz gibi Muhammed’in bir uzamanlığı yoktu.

Arap edebiyatı Türk edebiyatıda dahil dünyadaki tüm edebiyata kaynak olmuştur, Arapların şairliği ve edebi yetkinlikleri bilinen bir şeydir. Kur’an ise böyle bir millete onların dahi ilerisinde bir hitab ve edebi yetkinliğe sahip olarak yer edindi hem de bunları söyleyen kimdi biliyor musunuz? Mekkelilerin dürüst olarak tanıdığı sevdiği öksüz, keçi çobanı Muhammed idi. Bırakın Kur’an’ı kendi yazabilecek bir katipliği basit bir şiir çıkmazdı bu çocuktan, nasıl çıksın ki kimseden eğitim alamış ki yada bir okula düzenli gitmemiş ki çünkü ikiside yok. Üstte de bahsettik zamanının edebi ve hatiplik konusunda herkesçe tarafsızca övülen-bilinen Müseyleme dahi bende vahiy alıyorum, bende peygamberim dedi ve ortaya çıkan sözde ayetler sanıyorum edebi bilgisi hiç olmayan biri kadar olabilmişti ancak. Bu yüzden zamanında Kur’an benzeri sözler yazma çabası ancak bu derece olabilmişti hemde yetkin kişiler tarafından. Burada şöyle güzel bir detay vardır bilinmesi gereken. Bir yandan en ileri edebi hitaba sahip sözler söyleyen Muhammed günlük konuşmalarında tıpkı o eski çoban Muhammed gibi konuşuyordu. Çünkü normal hayatında Muhammed aynı kişiydi yani sırf vahiy alıyor diye her zaman böyle yani Allah kelamları ve Allah’ın hitabı gibi konuşmuyordu ki.

Diğer güzel ve beşeri bir noksanlık olarak; Kur’an içerisinde evvelki kitap ve elçileri tasdik eden bir kitaptır. Fakat beşer olarak bizler daima yaptığımız şeyi tamamen kendimize mal ederiz çünkü bütün övgüyü nefsimiz bizim üzerimize almamızı ister. Fakat Kur’an geçmişteki her şeyi aktararak herkesin hakkını veren bir kitaptır. Kısacası Muhammed ne bu edebi yetkinliği kendi üzerine alır ne de tarihi serüvenini.

Kur’an içerisinde, Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronom, Kozmoloji, Eğitim, Psikoloji ve de Sosyoloji gibi bir içeriğe ve öğretiyide barındırır. Yine Mekke de biliyor ki Muhammed zamanında çevresinde ne okul ne de öğreticisi bulunuyordu. Batılı İslamafobikler ve Türkiye’de ki bu Batılı kimselerden yararlanan İslamafobikler’in klasik iddiaları olan Rahip Bahira yok Rahip Nastura o da olmadı içimizden Varaka bin Nefvel gibi kimselerin Muhammed’in öğreticisi olduğu hatta Kur’an’ı ona yazdırdıklarını iddia ederler. Batılı Oryantalistler; Rahip Bahira ve ya Rahip Nastura bir kere bunlar Mekke de dahi olmayan ancak Muhammed’in Şam’a yolculuğu sırasında Muhammed bunlar ile karşılaşabiliyordu. O da birkaç saat (Sonuçta evi, yurdu değil buaralar tutupta günlerce kalması dahi mantıklı değil. Kaldı ki beş gün kalsın on gün kalsın, bir insanın bir konuda ileri yetkinliğe ulaşaması ne hafta ne ay yıllar alır) evet ne günler ne aylar ne yıllar gün içerisinde işler halledilir ve Mekke’ye geri dönülürdü gün içerisinde. Ayrıca Bahira ve Nastura neye inanıyordu? Bahira ve Nastura Hristiyan keşiştiler. Düşünün, siz birisini yetiştireceksiz Muhammed Bahira ile karşılaştığında 12 yaşlarındaydı, ve madem ki Bahira, bu saf çocuğu yetiştirecek neden uğraşıp tekmili baştan bir inanç oluşturma zahmetine giriyor? Noksan bir beşer olarak elbette ki kendi inancımızı o kişiye empoze ederdik yahu şu an bile günümüzde inandıklarımız uğruna o kadar okuduğumuz, araştırdığımız inancı biz tasvir etmiyor muyuz, onun uğruna yazıp çizmiyor muyuz? Ben İslam’ı, Müslümanlığı bu kadar araştırıp öğrenip anlarken neden yanımdakine gidipte Hristiyanlığın üçlü birliği olan Teslis’i önerip o şekilde anlatımlar yapmaya çalışayım ki? Kusura bakmayın ama bu çok anlamsız ve noksan bir varsayım. Bakın daha ileri gitmedim yani bu Bahira bu 12 yaşında ki Muhammed’e nasıl oluyorda 23 senelik bir külliyat aşılayabiliyor bir kaç saatte arkadaş?

İkinci kez Şam’a gidişte ki Rahip Nastura ile olan münasebeti de aynı özellikleri taşır. Bir iki saatte ondan almış olsa aha 4 saatte 23 senelik bu külliyat ortaya çıkmış oluyor hemde bir çoban için! Bakın bizim hadisçi hacı hocaların siyerde verdikleri yok başta Bahira sonra Nastura kehaneti ile Muhammed’in peygamber olacağının bildirilmesi zırvasına girmedim bile. Yahu madem bu keşişler bu gibi bir hakikata nazil olmuşlardı, ne diye bir Hristiyan olarak Rahipliğe devam edip Muhammed’e katılıp onun yanında yer almadılarda karşısında yer aldılar? (En basit Muhammed tevhidi yaymışsa keşişler teslis inancına devam ediyordu, bu bir karşısında olmaktır) Yahu herşeyi geçtim Allah Kur’an‘ında Muhammed için sana kitap indirileceğini ummazdın Rabb, nasıl oluyorda bu bilgiyi Bahira, Nastura gibi keşişler öngörebiliyor? Yahu gayb-ı bilen Allah’tan başlarımı varda biz bilmiyoruz. Muhammed’e dahi gelip soruyorlar gayb’den haber bize diye ama o dahi bilemeyeceğini sadece Allah’ın bilebileceğini söylerken ne oluyorda bu keşişler onun peygamber olacağını yok Yahudilerden onu korumaları gerektiği yok öldürülebileceğini uydur babam uydur. Yok bir bulut sadece peygamberin başında gidiyormuş arkadaş madem sadece bir bulut Muhammed’in Şam’a ikinci gidişinde başında geziyor koskoca bulutu bir Nastura mı biliyor, görüyor yani ondan hiç mi kimse hiç mi bir Yahudi bunu fark edip de aha bu peygamber olacak diyerek onu kaçırmıyor? Ya da o bahsi geçen ağacın çevresinde ruhani bir aura mı vardır da sadece peygamber olanlar onun altına oturabiliyor ve yine tam da Muhammed peygamber onun altına oturmuşken bu Nastura’ya denk geliyor. Nasıl bir tesadüfi süreçtir bu? Yok Bahira, üzerini hafif sıyırmasını istemiş ve Muhammed de hafif sıkıla sıkıla sıyırmış ve belinde nübüvvet mührü’nü görmüşte onun peygamber olacağını bu mührün sadece peygamberlere özgü olduğu kanaatine varmış da yine demiş bu peygamber olacak? Yahu Muhammed’in belindeki bir avuç büyüklüğünde bir tür et beni. Yani bir tür hastalık fakat zararı olmayan. Bu et benleri vücutta küçükken çok ağır şekilde büyür. Aynı et beni benim göbeğimin alt tarafında da vardır ama çok küçüktür yani bir ben kadardır ve hiç bir zararı veya sıkıntısıda bulunmaz ta ki siz onu eliniz ile sıkıp, kesinceye kadar. Bu her insanda vardır. Peygambere bunu tedavi etmesi için teklif götürülür zamanında Mekke de ama o yanaşmaz daha sonra daha büyük bir sıkıntıya sebeb olmaması için. Aynı biyolojik hadiselerden biri Nastura zamanında da geçer. Peygamberin gözünde hafif bir kırmızılık vardır ve Nastura sorar ve o da bu kızıllığın her zaman olduğunu söyler vesaire çünkü bu da bir nübüvvet belirtisidir! Bahira’nın sözde kehanetlerinden biri de nübüvvete tabi olacak kişinin öksüz oluşudur ve Bahira Ebu Talib’e sorar; bu çocuğun babası kimdir o der ki benimdir Bahira da olamaz kehanetlerde onun babasız olacağı yazar diyor Ebu Talib de onun amcası olduğu babasının öldüğünü vesaire söylüyor ve kehanet yine yerini buluyor. Kehanetlerden biri olan Ahmed adında bir kimsenin İsa’dan sonra geleceğidir. Yahudi hahamlar kitaplarında geçen bu Ahmed adlı kişiyi aramaları ve onun peygamber olacağını bilmeleridir. Fakat önceki gibi boş kehanetlerden biri değildir çünkü Kur’an ile sabittir ki El-Aliyy (Yüceler yücesi) bunu kendisi söylemiştir İsa’ya tıpkı Muhammed’e de vahyettiği gibi yani bu bir Allah kelamı, Allah bildirgesi, Allah müjdesidir. Kur’an’da Saff Suresinde 6. Ayette geçer. Fakat burada sorun ayettede geçen Ahmed’in isim olarak anlaşılması. Şimdi Kur’an’ı tebliğ eden kişinin adı nedir ve Kur’an’da nasıl geçer? Şöyle, Muhammed. Yani Ahmed değil fakat bu iki isimde etimolojik olarak aynı kökten gelir ve aynı manaları ihtiva eder. Peki ne demektir bu? “Ahmed” Övgüye başkalarından daha layık demektir yani Ahmed bir isim değil bir sıfattır. Büyüklüğü ifade eden bir sıfat. “Muhammed” de aynı sıfatları taşıyan bir isimdir. Tekrar değinelim biraz daha diyalektik olarak en azından; Günümüzde Müslümanlar hem İncil’e tahrif edilmiş diyor, Tevrat’a tahrif edilmiş diyor ama öte yandan Yuhanna Bap 14, 15-16 da İsa’nın son peygamber olan Muhammed’i, Ahmed olarak müjdelediğini söyleyerek dolaylı olarak İncil’de ki o kısmın doğru olduğun vede ileride istediğine göre kısımlarınında doğruluk ihtiva edebileceğini pek ala söyleyebilmektedirler. Hristiyanlar size bu haliniz yüzünden gülüyor biliyor musunuz keza bende! Onu geçtim hiç elinize İncil alıp baktınız mı, o ayeti nasıl çevirmişler? Ahmed kelimesini Yardımcı diye çevirmişlerdir nedeni ise kelimenin İngilizce metininde Faraklit olarak geçmesidir. Grekçe (Antik Yunanca) de bu kelime mahkemede yardım eden kişi anlamında kullanırmış kaldı ki Yeni Ahit’in elimize geçen en eski buluntuları Grekçe yazılmıştır fakat İsa Aramice konuşan bir kimse idi zamanında, Aramice ise artık ölmüş bir dil daha doğrusu yerini Arapça’ya bırakmış Sami etnik grubuna ait söz gelimi; Araplar, Süryaniler, İbraniler, Aramiler gibi. Yeri gelmişken Hristiyanların bir kısmı Yeni Ahit’in orijinal dilinin Grekçe olduğunu iddia etmekteler bazı müzelerde ki bulguların 4. 5. yüzyıl değil çok daha eski olduğunu söylemekteler. Ve bu Aramice dil hadisesinin bir Yahudi oyunu olduğunu Müslümanlarında bu oyuna destek vererek İncil’in orijinal dilinden Grekçeye bir çeviri olduğundan hareketle bozunmaya uğramış olacağı fikrini savunmak için ortaya attığını ileri sürmekteler. Romada ki o zaman geçerli dilin Grekçe olduğunu hatta Yahudilerin dahi kendi kitaplarını Grekçe okuduklarını belirtmekteler. (!) Eski Arapça da ise İncil çevrilirken bu kelimeyi Hammad veya Hamid olarak çevirmişler. “Hamid“, “Hammad” ikiside “Ahmed“, “Muhammed” isimleri gibi birebir aynı anlamları ifade ederler, hepsinin kökü H-M-D ‘dir. Benim amacım sizin yaptığınız gibi İncil’i düzeltmek değil ve neden İncil de Muhammed’in müjdelendiği mevzusuna girdim biliyor musunuz? Nedeni peygamberin küçükken peygamber olacağına kehanetleri incelediğimizden bununda Yahudilerde bilinen bir hadise olduğu dahası bizzat Kur’an’ın buna kelam etmesidir. Ve ben İncil’in sözlerine ne ayet diyorum ne de İsa, İncil de Muhammed’i ki o benim peygamberim değil, İslam’ın peygamberi değil gelmiş ve gelecek bütün insanlığın, alemin son peygamber olarak kabul etmekle mükellef olduğu Muhammed’i müjdelemiş olup olmasına hiç takılmıyorum. Zaten Kur’an ki Kur’an dini ve yasayı tamamlayıcı tek kitaptır bakın tek derken diğer kitapları hesaba katmadığımdan değil aslında zaten her zaman tek kitap oldu ne Tevrat zamanında kaleme alındı ne de İncil. Diyeceksiniz ki Muhammed kendi zamanında eline alabileceği bir Kur’an Mushaf’ı vardı, elbette ki yoktu ama ne vardı biliyor musunuz tek tek yazılmış bütün ayetlerin bulunduğu ince deri nüshalar vardı ve diğer yazıda zemin olarak kullandıkları araçlar, Muhammed’den sonra yapılan tek icraat bunları iki kapak arasına almak! Ne eksik ne fazla ne de peygamberin unuttuğu bir şey ki yine siz yüksek ilim irfan tahsilli arkadaşlar diyeceksiniz ki, Ee Kur’an’ı kitap heline getirmeyi kendi mi yaptı sahabe yaptı işte o mu akıl etmiş oldu şimdi öldükten sonra, hayır Einstein, Muhammed ona vahyin ne zaman kesileceğini bilmiyordu Allah da bunu ona bizatihi olarak söylememişti kaldı ki son vahiyden sonra bilinene göre 9 gün kadar sonrada vefat etmişti ki ben buna da biraz sanki Allah’ın artık görevini tamamlayan Muhammed’in görevini onun ölümünü vererek tamamlattığı gibi gördüğümü belirtmiştim çünkü son vahiyden çok kısa süre Rabb’in yanına döndürülüyor peygamber. Her zaman tek Allah-Tanrı oldu her zaman tek din oldu konuda o kadar anlattım tekrar burada girmek istemiyorum, zaten Kur’an bahsi geçen “kitaplarıda” bünyesinde barındırmaktadır bu yüzden hala Kur’an ile benzer sözleri sözü edilen sözde diğer kutsal kitaplarda aramanın bir anlamı yoktur. Ben Tevrat ve ya İncile bakıyorsam eğer tarihi ve kitabı nasıl şekillendirdiklerini incelemek dini nasıl uydurduklarını bilmek için bakarım ve o kitaba o dinin kutsalı olarak bakmam çünkü hiç olmadı. Sözün özü Kur’an’da geçtiği için girdim İncil mevzusuna, sabittir, bilinmektedir. Ve söylendiği gibi peygamberin bu ismi aldığı zamanlarda Araplar içerisinde bu isim ilk defa duyulagelmiş bir isimde değildi nadir de olsa bilinen konulmuş ve kullanılmış bir isimdir. Tıpkı Allah isminin Kur’an ile gelmediği bizatihi peygamberin babasının ismi Abdullah olması vede müşriklerin Allah’ı zaten bilip, tanıyıp, ona tapması gibi. “Allah’ın Kulu”, Abd-Kul / Ullah-Allah. Aynı Mekke de Abduluzza da vardı tabi bir lakap olarak bildiğimiz Ebu-Leheb’in ismidir.

Konunun başına dönersek orada geçen Ahmed bir isim değil sıfat olarak kullanılmıştı ve bildiğimiz gibi Muhammed 40 yaşında nübüvvet ile müjdelendiğinden ölümüne dek hayatını Allah’ı övmek ile geçirmişti, tıpkı önceden haber verdiği gibi Allah’ın. Açıkcası bu rivayetleri konuş konuş bitiremeyiz unutmadan Varaka bin Nevfel‘e de değinelim; Varaka bin Nevfel, Muhammed’i kuzeni olan Hatice ile nikahlayan bir Nasturi keşişi yani Hristiyan bir kimse. Nevfel, Mekke de yaşamış, oranın rahibi vede vaizi. Rahip Bahira, Rahip Nastura ve Varaka bin Nevfel üçüde teoloji yani kelam bilen, önce ki kitap ve inançların bilgilerine sahip insanlardı. Bilinen kaynaklara göre Muhammed ilk vahyi aldığında direk Nevfel’e gitmiştir ve Nevfel de ona nübüvvet verildiğini eğer genç olsaydı ona yardım edeceğini yani onun yanında onun safında yer alacağını ona söylemiştir. Gelin de sormayın? Madem Varaka bin Nevfel, Muhammed’e Kur’an’ı yazıp uydurttu neden Muhammed ilk vahyi aldığında korkarak, titreyerek onun yanına gitti? Eğer böyle olsaydı bunun bilincinde olarak böyle bir hareket gerçekleştirmemiş olması gerekirdi kaldı ki Bahira ve Nastura’nın bu çocuğun peygamber olacağını bildirmesini sizce Muhammed hiç mi duyup, işitmedi? 12 yaşında bunu ona söyleyen kimseler Muhammed de nasıl bir etki yaratır? Muhammed ölene dek nübüvvetin ona nazil olacağı anın bekleyişine durur hemde her gün her saat. Hayatını dahi ona göre kurar. Devamlı kendini hazır tutar. Ve tıpkı Varaka’ya gitmesi gibi madem ona nübüvvet verileceği bilincine erişti ee, neden ilk vahyi aldığında aklını yitirecekmiş gibi olup tıpkı Yahudilerin ona iftirasında ki gibi büyülendiğini düşünüp kendini tepeden dahi atmayı düşünecek kadar korkuyor ve ne yapacağını bilemiyor? Diyelim ki vahiye nazil olmak insanın önceden bilincinde olsun yinede intihar edecek kadar yine de etki edebilir mi? Siz düşünün, elinize ateşe sokacaksınız fakat bunun bilincindesiniz ne yaparsınız yani nasıl hazırlarsınız kendinizi? Evet o acıtacak, yakacaktır teninizi ve o yanıklık uzun süre devam edecektir ama siz yinede kendinizi hazırlamışsınızdır ve o acıya da katlanmayı kendinize öğretmişsinizdir. Ama Muhammed ilk vahyi aldığında görüyoruz ki hiç buna alışamamış her şeyi düşünmüştür. Kaldı ki Varaka daha Muhammed’e ilk vahiy nazil olduktan sonra vefat ediyor yani Varaka zaten oldukça yaşlı bir kimse bunu kendi ağzından da duyuyoruz zaten. Ki, Varaka öldükten sonra bir 40 gün kadar vahiy nazil olmamıştır peygambere buna Fetret-i Vahiy devri denir ve Varaka’nın ölümü ile vahiy’in kesilmesinin bir tesadüf mü yoksa zaten o ilk vahyi ona Varaka’nın söylemesi ve Muhammed’inde 40 gün içerisinde nedense hiç vahiy almadığına dikkat çekmeye çalışırlar… Ah, gerçekten insanı yoruyorlar. Arkadaş biraz hayattan konuşun düşünün biraz gerçekçi olun. Bu Muhammed dediğimiz kişi madem Varaka’dan öğrendi ki tıpkı Bahira ve Nastura‘nın vakası gibi kendiside Hristiyan bir keşiş olan Varaka neden kendi inanç akidelerini değilde sıfırdan bir inanç kurmayı seçti? Yahu hepimiz inandığımız şeyler uğruna savaş vermiyor muyuz bu adamlar birer Hristiyan olarak öldüler yani hayatlarını Kitab-ı Mukaddes’e yani Eski ve Yeni Ahit uğurunda feda ettiler değil mi neden bu yaşlı kimseler Muhammed gibi genç ve hiçbir inanç bilgisine sahip olmayan tam da kendi fikirleriyle donatılacak ve onlardan sonra bunu devam ettirecek bir fırsatı sıfırdan bir şey uydurarak harcadılar? Ağabey bu hem çok daha uğraştırıcı hem çok daha zaman alan hem de başta kendi inancına ters bir durum. Kusura bakmayın ama hiç gerçekçi değil. Varaka bin Nevfel ne kadar derya deniz bir insan olmuş olsada Muhammed’e ne kadar şey aktarabilir? Muhammed 40 yaşında aldığı ilk vahiy sonrası kısa sürede vefat eden Varaka, Muhammed’e 23 yıl nasıl bir külliyat bıraktıda bu adam bu Kur’an’ı uydurdu da uydurdu? Muhammed 40 yaşına geldikten sonra hayatının bu 23 senesi derdi neydi de eziyetler, sürgünler, hakaretler, savaşlar, dışlanmışlıklar, öldürülme korkuları, açlık-susuzluk, bölgede ticaret yasağı dahası onlara satış yapılmasına kadar yasakların konulduğu bir yerde Muhammed neden bir kez olsun o ümmetin suyuna gitmedi? Bu insanın çekmediği çile kalmadı o Mekke de. Yahu bir insan bir şeyleri neden uydurur? Tabi ki bir çıkarı vardır! Hepimiz gibi. Çıkarı ne olabilirdi? Kadın mı? Mekke sırf dediklerinden vazgeçmesi için ona Mekke’nin en güzel kadınlarını hatta kendi eşlerini bile teklif ettiler artık insan yuh der ama o geri çevirdi. Para, mal ganimet miydi? Mekke bu dediklerinden vazgeçmesi için ona altınlar, develer, mal mülk, hakimiyet yahu herşeyi teklif ettiler. Ama Muhammed ne hikmetse bunuda geri çevirdi. Şimdi gelecek itirazlardan, Evet Hatice varlıklı ve dul bir kimse idi. Muhammed onunla evlenince o da varlıklı oldu ama o hali ile bile oturup Hatice’nin malını yemiyor Hatice için ticaret yapıyordu ve Hatice’nin malını daha da arttıyordu yani mal mülkü olduğu halde Muhammed hala gece gündüz çalışıyor ve Haticen’nin varlığı azalmak yerine daha da artıyordu fakat neden Hatice’nin varlığında rahatça yaşamayı seçmedi? Ee, Allah aşkına ne kaldı gereye bir beşer olarak bizim isteyeceğimiz? Altın, ganimet değil, Kadın değil, Hakimiyet/Egemenlik/Yöneticilik değil yahu arkadaş ne istiyordu bu adam o zaman? Şu dünyada bir insan ne ister o zaman. Deyin ki Muhammed’in derdi buydu ama diyemezsiniz çünkü Muhammed’e teklif edilecek bir şey kalmamıştı. Hem bu denli bir insanın isteyeceği her şeyi size teklif edecekler hem de siz de resmen aklınızdan yoksun gibi gidip hayatınızı hicrette her an her yerde öldürülme korkusu, en yakınlarınıza ve arkadaşlarınıza, sevdiklerinize işkenceler-sıkıntılar çektirtecek, hayatlarını zindana çevirecek ve buna göz yumacaksınız aynı dertlere sizde pek tabi düşeceksiniz, doğdunuz memleketi terk etmek zorunda kalıp sürgünde ser sefil olurken hala göz yumacak sırf sözde bu uydurmalarınız için bir çok savaşlar çıkacak binlerce zayi verilmesine hala göz yumacak ve kendi uydurmalarınızı hiçbir şey uğruna ölene dek savunacaksınız, öyle mi? Şu tarihe bir bakın da bana bir tane adam gösterin ki bu adam sırf uydurduğu bir şey uğruna bu kadar eziyet çekti ve öldü, ne yazık ki gösteremezsiniz. Madem Kur’an uydurma Allah yalan, din yok bana Muhammed denen bu adamın hayatının neden böyle geçtiğini açıklayın o zaman. Buyrun serin oryantalist yanlı zırvalarınızı! Sizin Batıdan aldığınız bu zırvalıkları söyleyen adamlar Tanrı gibi bir yaratıcı eşsiz gücün daha Tanrı’nın zatı sıfatı gereği kendinden başka bir şeye ihtiyacı olmadığı-olamayacağı gibi basit felsefik bir akideyi bile akledemeyen kimisininde Yahve adında eski bir kabilenin volkan tanrısı olan bir Tanrı’nın kendi Tanrı’sı olduğunu sanan daha bir milleti bile olmayan kimisininse yüzlerce Tanrı’sı kimisininse bir Tanrı’sı bile olmayan kimisinde Bilim’i ideolojiye dönüştürerek Tanrı’laştıran kimselerdir. Ben oryantalistlerin bir çok iddialarını inceledim hala da inceliyorum. Neredeyse hepsi ne yazık ki yıllar sonra kimin kaleme aldığı belli olmayan yıllarca üstüne katıla katıla birer külliyat haline gelen hadis, rivayet vesaire gibi kanallar olduğunu gördüm. Yahu adam ona bir bardak su vermediği için taşa dönüşen bir kadını anlatıyor kime bir bardak su vermediği için biliyor musunuz? Muhammed’e. Evet ve Muhammed de oracaktı bu kadını taşa düşürmüş. Ne kadar örnek bir elçi ama. Demek ki Allah bir hata yaparak Muhammed’i bizim için en güzel örnek olarak buyurmuş. Eğer ki bu hadis, rivayet kanallarına uyacaksanız buyrun bu sonucu kabul buyurmuşsunuz demektir. Sizi baş başa bırakıyorum bu gibi çıkabilecek nice sonuçlar ile! Arkadaşlar bir şeyi kabul buyurmayabilirsiniz, reddedebilirsiniz, size mantıklı gelmeyebilir fakat ne yazık ki bunlar genele de böyle gelecek diye bir kaide yoktur. Ve madem bir şeyi incelemeye iyice kavramaya koyuldunuz bunu o okuduğunuz oryantalistlerin yanlı yorumları ile ama eleştiriler yağdırdığınız Kur’an’ı bir kere bile açıp inceleyerek okumadan diyalektikler kurarak irdelemeden YAPMAYIN! Nitekim ben Kur’an’ı açıp okuyorum, irdeliyorum, diyalektikler ilede bunu tek taraflı olmadan bana katkı sağlayacak her fikire bakıyor ve İslamafobik kesiminde, Batılı Oryantalistler başta olmak üzere reddiyeleri ve itirazlarınıda inceliyor ve araştırıyorum. Sizce hangi yöntem daha adil? Eğer ki inandığınız şey gerçekten doğru ise siz ne kadar derine insenizde daima bir cevaba ulaşacaksınızdır. Ve bu güvenide ancak o inancın en derinine inerek sağlayabilirsiniz.

Bir insan ŞEHİT (Şahit) olmadan Müslüman olamaz!

Konu iyice açıldı son olarak bu Varaka bin Nevfel evet Kitab-ı Mukaddes’e hakimdi, tarihide biliyordu ama Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronom, Kozmoloji, Eğitim, Psikoloji, Sosyoloji gibi nice konularda da bilgi sahibi bir kimse olması gerekmekteydi ki Muhammed uydurduğu bu Kur’an’da bunlara DOĞRU bir şekilde yer verebilsin. Ah, ah Muhammed’e geçmişte bu gibi komik iftiralar ve argümanlarda bulunan bu kimseler günümüzde böyle bir çobanın böyle şeyler başarabilmesi fikrine ACABA NASIL BAKARLARDI! Samimiyetsizlikleri aynı şekilde sürerdi kuşkusuz!

Kur’an bünyesinde geçmişte ki bir çok hadiseyi içerir ve Muhammed’in bu tür bir donanımı yoktur etrafında bahsi geçen keşişlerinde bütün tarihi ona aktarmasıda gülünçtür hemde tamamen yanlışsız, tarafsız vesaire.

Geçmiş hadiseler olduğu gibi bu kitap gelecektende haberler ihtiva etmektedir. Muhammed’in ve ya diğer keşişlerin bu olayların ileride birebir çıkabilecek şekilde bilebilmeleri de gülünçtür.

Kur’an geniş hacmi ve içeriğine rağmen hiç bir noktada çekişki içermez sizin çekişki diye ortaya koyduğunuz her şey dil bakımından noksanlığınız, tarih bakımından, siyer bakımından vesaire noksanlıklardan ötürü sizin zannınızdandır. 23 senede tamamlanan bir kitabın hiçbir noktasında çelişmemesini ne Bahir ne Nastura ne de Varaka bin Nevfel ne de Muhammed başarabilir.

Şöyle argümanlarada rastlayabilirsiniz ama bunlara zor ulaşırsınız bak ben yinede malzeme vereyim size; Muhammed seyahatleri sırasında Mısır’a gitmiş ve Firavun’un dinini incelemiştir. Evlendikten sonra Hindistan’a gitmiş ve orada da uzakdoğu dinlerini incelemişmiş. Hatta hatta Muhammed, Sümer yazıtlarını almışta o çivi yazılarını çözmüşte oradanda araklamışta, hatta Maya, İnkalar ile bile bağdaştıran akıl almaz akıl yoksunları dünyada bizimle yaşamaktadır.

Dinlerin birbirinin kopyası olduğu İslam da herşeyin eski uygarlıklarda da var olduğu argümanları da klasiktir. Belki tek başına ele alırım bu konuyu ama bu yazıyı okuyanların sanıyorum içerisinde cevabına ulaşacaklardır bu argümanın.

Kaldı ki Muhammed Peygamber bulunduğu toplumdaki kimselerden elbetteki bir şeyler öğrenmiştir hayatı boyunca. Söz gelimi Muhammed peygamber Hendek Savaşı‘nı nasıl kazanmıştır? Elbette ki Selman-ı Farisi’nin hendek kazma fikrini Muhammed’e götürmesi ile. Hendek Savaşı’nda ne olmutu; Muhammed Peygamber stratejik bir hamleyi Selman-ı Farisi’den öğrenmişti. Birçok konuda olduğu gibi Muhammed Peygamberin bu konuda da bir uzmanlığı yoktu. Söz gelimi Varaka bin Nevfel peygambere yaşamında en yakın kimselerdendi. Nevfel’de alim bir keşiş idi veya Bahira. Ama bu gibi kimselerden duydukları veya öğrendikleri ile Kur’an’ı yazdığını söylemek gerçekten komik ve zayıf bir argümandan fazlası olamıyor.

2 Comments

  1. Yazınızda çok mantıklı argümanlar var. Bu Varaka bin nefel konusu zihnimi bulandırmıştı. Okuyunca kafam netleşti. Allah sizden razı olsun.

    Like

Leave a comment