KİTAB-I MUKADDES İLE KUR’AN’DA GAYRİMEŞRU CİNSEL İLİŞKİ VE ZİNA

“İsa ve zina yapan kadın” Valentin de Boulogne, 1620
  • KİTAB-I MUKADDES İÇERİSİNDE ZİNA VE GAYRİMEŞRU İLİŞKİ

Söze kullanılan kelimeler odaklı gitmekte yarar var zira İngilizcede zina kavramı kişilerin bulundukları duruma göre farklı şekillendirilmiştir. Fornication, bu İngilizce kelime; Evli olmadan bir erkek ve kadının cinsel birleşme sağlamasına verilen bir sözcüktür. Adultery, bu İngilizce kelime ise; Evli bir kişinin başka bir kadın veya erkek ile cinsel birleşme sağlamasına verilen diğer bir sözcüktür. Yani kişi bir evlilik sözleşmesi dışında cinsel birleşme sağlamış ise erkek veya kadın, bu gayrimeşru bir ilişki olarak anlaşılırken, kişi evli iken karısı veya kocası dışında başka biri ile cinsel birleşme sağlarsa bu zina etmek olacaktır.

  • FORNİCATİON (GAYRİRESMİ/NİKAHSIZ CİNSEL İLİŞKİ)
“Paris ve Helen’in Aşkı”, Jacques-Louis David, 1788

Fornication, Kral James’in sözlüğüne göre, cinsel ahlaksızlık olarak tanımlanmakta. Gayrimeşru cinsel ilişki, Hristiyanlık’ta da tehlikeli ve günah olarak yer almaktadır. Hatta fornication (gayriresmi cinsel ilişki) ve adultery (zina yapmak) sözcüklerini birbirinden ayrı değil aynı eylemin iki farklı evresi olarak görüp, her iki sözcük anlamınında ifade ettiği eylem, evliliğin kutsal antlaşmasına ve evlilik kurumunun kendisine yapılan bir ahlaksız olduğu şeklinde görülür. Dolayısıyla evlilik öncesi cinsel ilişki pek ala Hristiyanlık veya Yahudilikte de yasak bir eylemdir.

Hristiyanlar genellikle Premarital Sex sözcüğünü kullanırlar Fornication‘ın yerine. Premarital Sex ise kısaca, evlilik öncesi cinsel ilişkinin sağlanması anlamına gelir. Aslında çeviri ile de alakalı biraz. Yani en eski İncil nüshaları İngilizce değil Grekçe idi. Ve İngilizceye çevrilmeden önce bu konuda kullanılan Yunanca sözcük porneia idi ve “yasadışı cinsel ilişki” anlamına geliyordu. İngilizce çeviriler yapılmaya başlandığında Grekçe porneia sözcüğünün yerini fornication aldı. Günümüzde ise Hristiyanlar premarital sex‘i daha yaygın kullanmaktalar evlilik dışı cinsel ilişkiyi tanımlarken.

1 Korintliler 6:18; “Fuhuştan kaçının. İnsanın işlediği bütün öbür günahlar bedenin dışındadır; ama fuhuş yapan, kendi bedenine karşı günah işler.”

Efesliler 5:1-7; “Bunun için, sevgili çocukları olarak Tanrı’yı örnek alın. Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı’ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün. Aranızda fuhuş, ahlaksızlık ya da açgözlülük anılmasın bile. Kutsallara yaraşmaz bu.  Aranızda açık saçıklık, budalaca konuşmalar, bayağı şakalar da olmasın. Bunlar size yakışmaz. Bunun yerine şükredin.  Şunu kesinlikle bilin ki, fuhuş yapanın, pisliğe düşkün olanın ya da putperest demek olan açgözlü kişinin, Mesih’in ve Tanrı’nın Egemenliği’nde mirası yoktur.  Hiç kimse sizi boş sözlerle aldatmasın. Bu şeylerden ötürü Tanrı’nın gazabı söz dinlemeyenlerin üzerine gelir.  Onun için böyleleriyle oturup kalkmayın.

1 Korintliler 6:12-20; “Bana her şey serbest” diyorsunuz, ama her şey yararlı değildir. “Bana her şey serbest” diyorsunuz, ama hiçbir şeyin tutsağı olmayacağım. “Yemek mide için, mide de yemek içindir” diyorsunuz, ama Tanrı hem mideyi hem de yemeği ortadan kaldıracaktır. Beden fuhuş için değil, Rab içindir. Rab de beden içindir. Rab’bi dirilten Tanrı, kudretiyle bizi de diriltecek. Bedenlerinizin Mesih’in üyeleri olduğunu bilmiyor musunuz? Mesih’in üyelerini alıp bir fahişenin üyeleri mi yapayım? Asla! Yoksa fahişeyle birleşenin, onunla tek beden olduğunu bilmiyor musunuz? Çünkü “İkisi tek beden olacak” deniyor. Rab’le birleşen kişiyse O’nunla tek ruh olur. Fuhuştan kaçının. İnsanın işlediği bütün öbür günahlar bedenin dışındadır; ama fuhuş yapan, kendi bedenine karşı günah işler. Bedeninizin, Tanrı’dan aldığınız ve içinizdeki Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Kendinize ait değilsiniz. Bir bedel karşılığı satın alındınız; onun için Tanrı’yı bedeninizde yüceltin.

1 Korintliler 6:9-10;Günahkârların, Tanrı Egemenliği’ni miras almayacağını bilmiyor musunuz? Aldanmayın! Ne fuhuş yapanlar Tanrı’nın Egemenliği’ni miras alacaktır, ne puta tapanlar, ne zina edenler, ne oğlanlar, ne oğlancılar, ne hırsızlar, ne açgözlüler, ne ayyaşlar, ne sövücüler, ne de soyguncular.

Vahiy 21:8;Ama korkak, imansız, iğrenç, adam öldüren, fuhuş yapan, büyücü, putperest ve bütün yalancılara gelince, onların yeri, kükürtle yanan ateş gölüdür. İkinci ölüm budur.”

Markos 7:20-23; İsa şöyle devam etti: “İnsanı kirleten, insanın içinden çıkandır. Çünkü kötü düşünceler, fuhuş, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir.

1 Selanikliler 4:3-6; “Tanrı’nın isteği şudur: Kutsal olmanız, fuhuştan kaçınmanız, her birinizin, Tanrı’yı tanımayan uluslar gibi şehvet tutkusuyla değil, kutsallık ve saygınlıkla kendine bir eş alması  ve bu konuda haksızlık edip kardeşini aldatmamasıdır. Daha önce de size söylediğimiz, sizi uyardığımız gibi, Rab bütün bu suçlardan ötürü insanları cezalandıracaktır.”

Galatyalılar 5:19-21; Benliğin işleri bellidir. Bunlar fuhuş, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgın eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı Egemenliği’ni miras alamayacaklar.”

1 Korintliler 7:1-5; “Şimdi bana yazdığınız konulara gelelim: “Erkeğin kadına dokunmaması iyidir” diyorsunuz. Ama fuhuştan ötürü her erkek karısıyla, her kadın da kocasıyla yaşasın. Erkek karısına, kadın da kocasına hakkını versin. Kadının bedeni kendisine değil, kocasına aittir. Bunun gibi, erkeğin bedeni de kendisine değil, karısına aittir.

1 Korintliler 7:8-9; Yine de evli olmayanlarla dul kadınlara şunu söyleyeyim: Benim gibi kalsalar kendileri için iyi olur. Ama kendilerini denetleyemiyorlarsa, evlensinler. Çünkü için için yanmaktansa evlenmek daha iyidir.

Eğer ki evlenmeden cinsel ilişki yaşarsa bir çift, evlenmek zorundalar mıdır?” sorusuna cevap ararsak Yeni Ahit’te bulamayız ama Eski Ahit’te bulabiliriz;

Mısırdan Çıkış 22:16-17; Eğer biri nişanlı olmayan bir kızı aldatıp onunla yatarsa, başlık parasını ödemeli ve onunla evlenmelidir. Babası kızını ona vermeyi reddederse, adam normal başlık parası neyse onu ödemelidir.

Fakat bazı kiliseler/mezhepler dışında (genelliklede bunlar Yehova’nın Şahitleri gibi cemaatlerdir) Hristiyanlar, Eski Ahit hükümlerine itibar etmezler çünkü Yeni Ahit ile Tanrı tarafınan Rab İsa ile insanlık yeni bir antlaşmaya imza atmıştır bu yüzden Yeni Ahit hükümleri dikkate alınır.

Yeni Ahit içerisinde gayriresmi cinsel ilişki hakkında kesin bir şey söylenmemekle birlikte bunun fuhuş olduğu ve yaratılan her insanın bedeninin ancak Rabbe iman etmek için kullanılması gerektiği, bedenlerin cinsel ahlaksız içerisinde heba edilmemesi ve cinselliğinde insanların üremesi için verilmiş bir meziyet olduğu bu yüzden de bunun istismar edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır.

  • ADULTERY (EVLİ İKEN EŞİNİ BAŞKASIYLA ALDATMA/ZİNA)
“Zinadan yakalanan kadın” Nicolas Poussin, 1653

Adultery, İncil’de; Evli bir kişinin başka bir kadın veya erkek ile cinsel birleşme sağlaması olarak tanımlanıyor. Eski Ahit’te zina; Evli veya nişanlı bir kadının kocası dışında biri ile cinsel ilişki yaşaması olarak tanımlanmıştır. Tıpkı Antik Mezopotamya uygarlıklarında olduğu gibi Eski Ahit’te de zina eylemi kadının üzerinden anlatılır ve kocaya karşı işlenen bir günahtır. Rab İsa ise bu tanımı genişleterek zinayı; Evli bir erkeğin karısı dışında bir kadınla cinsel birliktelik yaşaması şeklinde kadın üzerinden değil erkek üzerinden gitmiştir.

Markos 10:11-12; “İsa onlara, “Karısını boşayıp başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi. “Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen kadın da zina etmiş olur.”

Luka 16:18; “Karısını boşayıp başkasıyla evlenen zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.”

Üstte Rab İsa’nın konu hakkında neler dediğini görebiliyoruz. Fakat Luka 16:18 gerçekten acayip karıştırıcı. Yani boşanan bir çift, yasal olarak boşanan bir çiftin tekrardan yasal olarak bir başkasıyla evlenmesi zina olarak görülüyor. Tamamiyle anlamsız, alakasız ve her şey yasal olarak yapıldığı halde kişilerin her halükarda zina günahına bulaşacağını belirtiyor. Hiçbir şekilde mantıklı bir açıklaması yok bu durumun. Sözde Rab İsa’nın Eski Ahit’teki tanımı genişletip, kadın üzerinden değil erkek üzerinden giderek daha kapsayıcı olduğu ifade ediliyor fakat evlilik ve boşanma gibi tamamen hukuksal bir mefhumuda görmezden gelerek insanları bir çıkmaza sürüklüyor. Zaten bu yüzden çoğu katolik boşanmaya çok soğuk bakıyor.

Matta 5:31-32; ‘Kim karısını boşarsa ona boşanma belgesi versin’ denmiştir. Ama ben size diyorum ki, karısını fuhuş dışında bir nedenle boşayan onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.”

Yani Rab İsa; Yalnızca eşlerden biri zina eylemini işlediyse boşanabilir diyor onun haricinde ne olursa olsun ölene kadar evli kalmak zorunluluğuna dikkat çekiyor. Fakat eşler arasında o kadar çok sorun olabilir ki boşanma için. Rab İsa’nın bunu zamanına göre düşünürsek boşanan bir kadının ona bakacak bir erkeği olmadığından kötü yola düşerek fuhuş bataklığına sürüklenmesine vurgu yapmış olabilir fakat boşanmış bir kadınla evlenen her kimse için yine zina etmiş olacaktır diye de ekliyor. Yani her taraf çelişki ile dolu.

“İsa ve Zinadan Yakalanmış bir Kadın”, Bonifacio de’ Pitati (Bonifacio Veronese) 1550

Kişiler evlenme öncesi birbirleri ile dışarıda veya içerde romantik ilişki yaşabilirler mi herhangi bir cinsel birleşme olmadan?” sorusuna ise Yeni Ahit şöyle cevap veriyor; Evlilik karı ve koca arasındaki özel romantik ve cinsel ilişkidir demekte. Yani bu bakıma anlaşılan cinsel bir birliktelik olmasa dahi kişilerin birbirleri ile olan romantik ilişkileri söz gelimi; el ele veya öpüşmek gibi, bunlarında evliliğin içinde olan ve o şekilde yaşanması gereken bir olgu olarak içine alıyor. Sebebi ise bu tür evlilik öncesi romantizmlerin eşler arasında büyük acılara sebep olacağı ve bu tür hareketlerin eşler arasında başta niyetleri olmasa dahi onları cinsel ilişkiye doğru itebilme tehlikesi taşıdığı şeklinde açıklıyor.

1 Korintliler 7:1-5; “Şimdi bana yazdığınız konulara gelelim: “Erkeğin kadına dokunmaması iyidir” diyorsunuz. Ama fuhuştan ötürü her erkek karısıyla, her kadın da kocasıyla yaşasın.Erkek karısına, kadın da kocasına hakkını versin.Kadının bedeni kendisine değil, kocasına aittir. Bunun gibi, erkeğin bedeni de kendisine değil, karısına aittir.

Kişi, kadın veya erkek birbirlerinden ayrı ise veya birbirleri ile cinsel ilişki yaşamaktan kaçınıyorsa, birisi veya başka sebeplerden dolayı cinsellikten mahrum bırakılıyorsa ve evli iken başka biri ile cinsel ilişki yaşarsa bu yine zina olarak tanımlanıyor.

Matta 5:27-28; ‘Zina etmeyeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur.

1 Korintliler 6:15-16; “Bedenlerinizin Mesih’in üyeleri olduğunu bilmiyor musunuz? Mesih’in üyelerini alıp bir fahişenin üyeleri mi yapayım? Asla! Yoksa fahişeyle birleşenin, onunla tek beden olduğunu bilmiyor musunuz? Çünkü “İkisi tek beden olacak” deniyor.”

1 Korintliler 7:2-3; Ama fuhuştan ötürü her erkek karısıyla, her kadın da kocasıyla yaşasın. Erkek karısına, kadın da kocasına hakkını versin.”

Zina; On Emir (Eski Ahit), Dört Kanonik İncil (Matta, Markos, Luka, Yuhanna) olmak üzere 52 defa geçerek, putperestlik, cinayet ve kendine haklılık gibi büyük günahlardan sonra en fazla zikredilen büyük günahlardan biridir.

Mısır’dan Çıkış 20:14 “Zina etmeyeceksin.

Süleyman’ın Özdeyişleri 6:32; Zina eden adam sağduyudan yoksundur. Yaptıklarıyla kendini yok eder.”

Matta 15:29-20; Çünkü kötü düşünceler, cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten bunlardır. Yıkanmamış ellerle yemek yemek insanı kirletmez.”

Luka 18:18-20; “İleri gelenlerden biri İsa’ya, “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?” diye sordu. İsa, “Bana neden iyi diyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı’dır. O’nun buyruklarını biliyorsun: ‘Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.’ ”

İbraniler 13:4; Herkes evliliğe saygı göstersin. Evlilik yatağı günahla lekelenmesin. Çünkü Tanrı fuhuş yapanları, zina edenleri yargılayacak.

Yeni Ahit, boşanma gerekçesi olarak içerisinde zinadan bahseder fakat bunu gerektirmez. Yani bir zorunluluk olarak görmez. Çünkü bir çok durum sonrası hatta zina eylemini işlemiş bir kişinin dahi evliliğini iki eş arasında kurtarılabileceğini öngörür. Hatta zina yapan eşin içtenlikle tövbe etmesinden sonra tekrar barışan iki çiftin yine cinsel ilişki yaşamaları dahi günah değildir ve gayet olağandır.

Evlilik dışı cinsel ilişki sonrası veya evli iken zina suçunu işleyen bir kimse içtenlikle tövbe edip bu günahtan vazgeçerse ve diğer insanlarıda affederse Tanrı’nın da onların günahlarını affedeceğine vurgu yapılır.

  • ESKİ AHİTTE ZİNANIN CEZASI
On Emir

Kitab-ı Mukaddes içerisinde Eski Ahit ve Yeni Ahit arasında zinaya verilen cezalar farklılık göstermektedir.

Levililer 20:10-14; Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir. Babasının karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir. Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir. Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir. Bir adam hem bir kızla, hem de kızın annesiyle evlenirse, alçaklık etmiş olur. Aranızda böyle alçaklıklar olmasın diye üçü de yakılacaktır.”

Kısacası Eski Ahit’e göre zina yapmanın cezası ölümdür. Ve bu ölüm zinaya teşebbüs eden ve birlikte olan diğer kişiyide kapsamaktadır.

  • YENİ AHİT’TE ZİNANIN CEZASI
“İsa ve zina yapan kadın”, Titian, 1512/1515

Eski Ahit daha sert ve toleranssız iken Yeni Ahit’te bu duruma Rab İsa başka bir boyut getirmiştir;

Yuhanna 8:1-11; İsa ise Zeytin Dağı’na gitti. Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk O’nun yanına geliyordu. O da oturup onlara öğretmeye başladı. Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, “Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler. “Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” Bunları İsa’yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O’nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi. Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu. Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi. İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!”[a]

Üstteki pasajda görüleceği üzere Rab İsa, zina yapan bir kadına hiçbir ceza vermez yalnızca bir daha bunu tekrarlamaması konusunda uyarır. Yine Yuhanna 3:17‘de; “Tanrı, Oğlu’nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi.” ifadesi bizlere neden günümüz Hristiyanların günah işleyenlere karşı bu kadar hoşgörülü bir tutum sergilediğinin sebebidir aslında. Çünkü Rab İsa öyle bir tutum sergilemiş ve Tanrı’da oğlunu bu dünyaya onu yargılaması için değil, onunla insanlığın kurtulması için göndermiştir.

Günümüzde Hristiyanlar zinanın cezasını ölüm olarak görmez ve uygulamazlar.

Romalılar 6:23; Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı’nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır.

Romalılar 6:23‘te görüldüğü üzere günahların bedeli hala sonsuz ölümdür yani öte dünyadaki ebedi yaşamı acı ve ızdırap içinde yaşamaktır fakat günümüzde zina eylemi toplumun hukuk kuralları içerisinde ölüm olarak nitelendirilmemektedir. Dolayısıyla Modern Hristiyanlar, eski teokrasi buyrukları altında değil (Eski Ahit gibi), Yeni Ahit boyunduruğu altında yaşarlar ve günah işleyenlere zarar vermemekle yükümlüdürler.

Hristiyanlar nezdinde zina, kendi cezasını kendisi taşımaktadır zaten. Eylem vuku bulduğu süreçte. 1 Korintliler 6:18‘e göre; Zinaya teşebbüs kişinin kendi vücuduna karşı işlediği bir günahtır. Süleyman’ın Özdeyişleri 5:9-11’e göre; Zina, kişinin onurunun ve gücünün tükenmesine, 5:14′e göre ise; İtibarın zedelenmesine, 5:22-23′te; Esaret ve ölüm, 6:34‘te; Kıskançlığın kocanın öfkesini azdıracağına ve 6:27-29′da ise; Zina yapan kişinin durumu, koynuna ateş olması ve korlar üzerinde yürümesine benzetilir.

Zina yapan kişinin karakteri hakkında da bilgiler verilir. Süleyman’ın Özdeyişleri 7:7‘de; Bu gibi kimselere duyarsız denilir, 7:22-23′te; Tuzağa yakalanan ve katledilen bir hayvana benzetilir, 6:32‘te; Sağduyudan yoksun olarak bu kişilerin kendilerini yok ettiklerine vurgu yapılır, 7:26-27′de ise; “Yere serdiği bir sürü kurbanı var, Öldürdüğü kişilerin sayısı pek çok. Ölüler diyarına giden yoldur onun evi, ölüm odalarına götürür.” şeklinde acımasız bir benzetme ile ifade edilir.

Yuhanna 1:17‘te; “Tanrı, Oğlu’nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi.” ifadesi geçer bu yüzden zina veya başka herhangi bir suçun Rab İsa tarafından üstlenilip silindiği ifade edilir.

  • KUR’AN İÇERİSİNDE ZİNA

Bu bölümde Kur’an’ın zina kavramı ve bekarlar için verdiği hükümleri, Kur’an’da geçen cezai hükümlerin günümüzde uygulanma durumu ve geçmişten bu yana Anayasa’mızda zinanın suç sayılıp sayılmadığı ve günümüzde hukuki olarak hangi noktada bulunduğunu irdeleyeceğiz.

  • NİŞANLILARIN CİNSEL İLİŞKİ DURUMU

Nişan; kişinin evlenme istediğini karşı tarafa duyurması demektir. Eğer kişi reşit değil ise bu ailesine yapılır. Nişan bir nevi evlilik öncesi hazırlık ve tanışma evresidir ve sonu her zaman evlilik ile de sonuçlanmayabilir. Nişan elbetteki evlilik gibi yasal bir şey değildir bu yüzden de çiftler aile sayılamazlar ve evlilikten doğan haklarıda kullanamazlar. Kimi toplumlar içinse nişan aslında nikahın kendisidir ve evlilik öncesi bir aracı değildir. Dolayısıyla nişanı evlilik ile sonuçlandırma hususunda akidleşen taraflar bunu topluma bir merasim ile ilan ederek duyururlar. Dahası mehirin bir kısmıda kız tarafına sözleşmenin nişanesi olarak takdim edilir. Bu gibi “nişanlar” Kur’an’ın kadının evlenince mağdur olmaması için gereken şartları taşıması sebebi ile “nikahlanmak” hükmünde olup, taraflar birbirleri üzerinde maddi ve manevi hak sahibi olabilmektelerdir. Dolayısıyla cinsel münasebet hususuda zina kapsamına girmemektedir. Çünkü kadın tarafına mehir yani güvence/sigorta verilerek, toplum huzurunda iki taraf açıkça akidleşerek bir birliktelik kurarlar.

Birçok ilmihal kitabında zina sözcüğü sözlük ve terim anlamları bakımından bir farklılık arz etmediği şeklinde yer almıştır. Lisan’ül Arab’a baktığımızda bu sözcüğün –zny kökünden gelen müfaale babından mastar bir sözcük olarak sözlükte zina; İşteşlik olarak; sıkışmak, karşılıklı olarak dara, sıkıntıya düşmek demektir. Yani bu nikahsız ve haksız cinsel ilişkiye isim veren Bedeviler, bu tür bir eylemin ancak iki tarafıda mağdur ederek onları karşılıklı olarak sıkıntıya düşerecekleri şeklinde çok güzel bir şekilde vaz’ı etmişlerdir.

  • KUR’AN’DA ZİNAYA BAKIŞ

İsra 32; Zinaya da yaklaşmayın/ zinaya yol açacak yollardan uzak olun. Şüphesiz ki o, iğrençliktir ve kötü bir yoldur.

Rabbimiz, Muhammed Peygamber’e kendisine biat edecek olan yani evleneceği kadınlarda zina etmeme koşulunu aramasını emrederek, zina etmemeyide Cennetlik kullarının bir vasfı olarak nitelemiştir, Kur’an’da. Mü’minun Suresinde zina fiili; cinayet, şirk günahları arasında sayılmış ve bu eylemin Tanrı/Allah’a ortak koşmak ve haksız yere insan öldürmek kadar kötü bir günah olduğunu vurgulanmıştır.

Mümtehıne 12; Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, herkesçe kabul gören/vahye uygun hususlarda sana isyan etmemeleri üzerine bağlılık yemini ederek gelirlerse, hemen onların bağlılık yeminlerini al ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

Furkan 68-71; Ve işte Rahmân’ın kulları, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram ettiği canı öldürmezler. –Ancak hak ile öldürürler.– Zina da etmezler. –Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. Kıyâmet günü azabı kat kat olur ve orada, alçaltılarak sürekli olarak kalır. Ancak tevbe eden, iman eden ve sâlihi işleyenler bunun dışındadır. İşte Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Ve her kim tevbe eder ve sâlihi işlerse, kesinlikle o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.

Mü’minun 1-7; “Kesinlikle, inananlar durumlarını korudular/ zafer kazandılar. Onlar, salâtlarında [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarında; toplumu aydınlatmaya çalışmalarında] gösterişsiz/ samimi olan kimselerdir. Ve onlar, boş şeylerden yüz çeviren kimselerdir, Ve onlar, zekâtı işleyen/vergiyi veren kimselerdir. Ve onlar, iffetlerini koruyan kimselerdir, –eşleri veya sözleşmelerinin sahip oldukları ayrı, çünkü bundan dolayı kınanamazlar, oysa bunun ötesine gitmek isteyenler, işte onlar, sınırları aşanların ta kendileridir.

  • KUR’AN’DA ZİNANIN VASIFLANDIRILIŞI

İsra 32; Zinaya da yaklaşmayın/ zinaya yol açacak yollardan uzak olun. Şüphesiz ki o, iğrençliktir ve kötü bir yoldu”

Nisa 22; “Ve kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlamayın. Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz bu, çirkin bir hayâsızlıktır ve öfke duyulan bir iğrençliktir. Ne kötü bir yoldu o!”

Gerekse Antik Mezopotamya uygarlıklarında gerekse Antik Batı uygarlıklarında zina ve gayrimeşru cinsel ilişki her zaman en başta aile karamını tahrip etmesi üzerinden kınanmıştır. Toplumların en küçük yapı taşlarından olan aile aynı zamanda toplumları ayaktan tutan bir olgudur da. Nitekim Antik Mezopotamya topluluklarında zinanın bütün bir kabileyi savunmasız bırakıp uygarlığın dağılması endişesi ile ölüm cezaları uygun görülmüştür. Dolayısıyla evlilik sözleşmesi ile aileler hukuki bir düzlemde kurulur ve bu aileler boşanacaklarda dahi yine hukuki düzlemde iki tarafta mağdur edilmeden bu iş gerçekleştirilir. Aksi halde herhangi bir hukuki düzlemde bulunmadan gerçekleştirilen cinsel ilişkilerin sonu ne yazık ki genellikle hatta neredeyse daima kadının mağdur edilip ortada bir başına kalmasına sebebiyet verdiği gibi bu eylemin kendi ailesi ve akrabaları tarafından duyulması ile de sonu her iki taraf içinde cinayet ile sonuçlanabiliyor. Bu yüzden zina eylemi insanlar ve toplumlar arası kin ve nefreti doğurur. Dolayısıyla aile kavramı tarihin en antik zamanlarında dahi en çok savunulan ve korunmaya gayret edinilen bir kurum olmuştur ve günümüzde de önemini sürdürmektedir.

Diğer bir sorun ise zina ve gayrimeşru cinsel ilişkinin sonucu olabilecek olan çocukların heder olmasıdır. Çünkü bu iki eylemde gizli yapılan bir şeydir ve sonucunda doğan çocukların babaları ya bilinmez ya da hedef gösterilse dahi kolay kolay kabul edilmez (DNA testi vs. haricinde). Yine daha önceki toplumlarda da olan bir algı yani bu tür ilişkiler yaşayan bir kadının bunu daha önce veya daha sonra başkaları ile defalarca yaşamış olması veya yaşayabileceğini tahmin etmekte zor bir şey değildir. Kaldı ki böyle bir durumda çocuğun erkek tarafından kabul edilip bir şekilde aile kurulsa dahi bu çiftin yaşamında illa ki patlak verecek ve büyüyen çocuğada kuşkusuz etki edecektir hatta ileride boşanacaklardır da. Bütün bunlar harici doğan çocuklar daha büyümeden öldürülebilir veya doğduktan sonra sokağa bırakılabilmektedir. Görüldüğü gibi durum her yönden büyüyen sıkıntılara gebedir. Tabii burada klasik argümanlar sıralanır; “Tamam da, ya cinsel ilişki sırasında korunur ve çocuğun doğmasına izin vermezsek?, “Ya iki tarafta razı işte! Neden üçüncü bir kişi buna karışıyor ki?” Evet bu klasik argümanların kaçırdığı espiri, erkek ve kadın arasında vuku bulan cinsel ilişkinin iki kişiyi değil, toplumu ilgilendiren bir hadise olduğudur. Kaldı ki zaten rıza olmasa o zina olmaz düpedüz tecavüz olur.

Zina eylemi erkek ve kadın içinde onur kırıcı bir davranıştır. Eski Ahit bunu güzel bir biçimde ifade eder. Ve de Antik Mezopotamya’da da toplum nezdinde damgalanma bilinen şeylerdendir. Ayrıca kadın, toplum içerisinde tacizden uzak ve huzurlu bir yaşantıya sahip olmalıdır zira o kadın ne dışarıda çalışabilir, üretebilir, topluma katkıda bulunabilir hatta çocuklarını yetiştirebilir. O yüzden bir kadının toplumun ihtiyaç duyduğu alanlarda yer alması için onun huzurlu bir yaşantıya sahip olması gerekir. Fakat bir kadın başta kendisi olmak üzere toplum nezdinde bir seks objesi olarak görülür ise bunun sonu onuru kırık, toplum nezdinde fahişe olarak damgalanmış ve kendi hemcinsleri tarafından dışlanan, erkeklerin altında kendi bedenini satarak yaşayan bir kimse heline gelir. Böyle bir kadın hayatı boyunca ne bir aile kurabilir ne de kimse tarafından saygıyla karşılanır. O yüzden sadece erkekler değil kadınların kendileri de kendisini kalifiye yetiştirmeli ve olası ahlaksızlıklardan kendisini sakındırmalı ve kendisinin toplumda yeri olan bir birey olarak yansıtmalı, bir zevk nesnesi gibi değil. Bunu özellikle söylüyorum çünkü ataerkil toplumlarda kanayan bir yara olan kadınların eğitimsiz bırakılması, modern toplumlarda da, kadınların çoğunun sadece bedeni ve güzelliğini ön plana alarak, kişiliğine hiçbir katkıda bulunmaması çift taraflı bir problem olarak günümüzde de hala varlığını sürdürüyor.

Bütün bunların kırılabilmesi erkek ve kadının kendilerine düşen fedakarlıkları karşılıklı olarak yerine getirmesinden geçmektedir.

Tabii ki bilinen bir şey olan cinsel ilişkilerde bulaşan hastalıklar. Bu elbetteki pek ala evli olan kimselerde de ortaya çıkabilir. Bu yüzden her zina yapan kişi bir takım zührevi hastalıklara yakalanır diyemeyiz. Fakat şunu diyebiliriz, erkek ve kadının belirli bir bilgiye sahip olması gerekmektedir cinsel ilişkiler hususunda. Fakat çoğu genelev veya gayrimeşru ilişkilerde bu tür hastalıkların ortaya çıkmasında büyük bir rol oynadığınıda öteleyemeyiz. Bu yüzden toplumun sağlığını dolaylı yollardan da olsa tehdit eden bir unsurdur da zina.

  • KUR’AN’IN KULLARI ZİNADAN ALIKOYMAK İÇİN ALDIĞI ÖNLEMLER

Bu hususta İsra Suresi’ndeki “zinaya yaklaşmayın” ifadesi her şeyi anlatıyor aslında öz olarak. Çünkü Rabbimiz zina yapmayın demiyor bilakis “zinaya yaklaşmayın” diyor yani kapıyı daha içeri giremeden kapatıyor bu konuda. Bu bir şeyi yapma demekten daha ciddi bir söylem şeklidir. Bu söylem bizlere; zina suçunu ortaya çıkaracak veya ona teşebbüs etmeye yöneltecek her türlü davranış ve yolları daha başında ortadan kaldırarak, kesmiştir. Ve de daha sonra bunu; Zinaya yol açacak giyim-kuşam ve davranışları yasaklayarak, evlendirme işini kamu görevi olarak sayarak toplum içerisinde yeterli mali yükümlülüğe erişememiş fakat yaşı da gelen kimselerin zina illetine düşmeden onlar için evliliği kolaylaştırıp, teşvik edilmesini sağlayarak bu durumu genel bir çerçevede çok iyi bir şekilde vurgulamış ve bizler için kolaylaştırmıştır Rabbimiz.

Nur 19; Şüphesiz, inanan kimseler içinde aşırılığın, iffetsizliğin yayılmasını seven kimseler, dünyada ve âhirette acı veren bir azap onlar içindir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Nur 27-28; “Ey iman etmiş kimseler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu, düşünüp öğütlenmeniz için, sizin için daha iyidir. Sonra da orada kimseyi bulamazsanız, artık size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Ve eğer size, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönün; bu, sizin için daha arındırıcıdır. Ve Allah, yaptığınız şeyleri en iyi bilendir.

Nur 58-59; Ey iman etmiş kimseler! Yasalar çerçevesinde himayenizde bulunanlar ve sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah eğitim-öğretiminden önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, gece eğitim-öğretiminden sonra izin istesinler. Bunlar, sizin için açık ve korumasız üç zamandır. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, bazınız bazınız üzerindedir. Allah, âyetleri size işte böyle açığa koyuyor. Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. Ve sizden olan çocuklar, ergenlik çağına geldikleri zaman, artık kendilerinden önceki kişiler; ağabeyleri, ablaları izin istedikleri gibi izin istesinler. Allah, Kendi âyetlerini size işte böyle açığa koyar ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.”

Nur 30-31; Mü’min erkeklere, bakışlarından bir bölümünü kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Bu, onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, onların yapıp ürettiklerine derin bilgi sahibidir. Mü’min kadınlara da, bakışlarından bir bölümünü kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Zînetlerini de –açıkta olanlar hariç– belli etmesinler. Örtülerini de göğüs yırtmaçlarının üzerine sarkıtsınlar. Ve süslerini, kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, yeminlerinin sahip oldukları, kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar ve kadınların savunmasız yerlerini [dübür ve cinsel organlarını] henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar dışındakiler için belli etmesinler. Süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ve ey mü’minler! Başarıya ermeniz için hepiniz topluca hatânızdan Allah’a dönüş yapın!

Nur 32-33; Ve sizden eşi olmayanları, erkek kölelerinizden ve kadın kölelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer bunlar, fakir iseler, Allah Kendi fazlından onları zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, en iyi bilendir. Ve evlenmeye imkân bulamayanlar; Allah, Kendi fazlından kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Yasalar çerçevesinde himayenize verilmiş olanlardan özgürlük yazışması/ sözleşmesi yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik görüyorsanız, hemen yazışma/sözleşme yapın. Allah’ın size vermiş olduğu Allah’ın malından siz de onlara verin. Ve basit dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, bağımsızlaşmak, evlenmek isteyen gençlerinizi taşkınlığa/ baş kaldırmaya zorlamayın, onları kesinlikle özgürlüklerine kavuşturun. Kim onları buna zorlarsa, bilinmelidir ki hiç şüphesiz Allah, onların zorlanmalarından sonra çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

Nisa 34; Allah’ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine iyi koruyup iyi gözeticidirler. Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah’a itaat edicidirler; Allah’ın koyduğu kurala uyanlardır, Allah’ın koruduğu şey nedeniyle henüz gelmediği hâlde başlarına gelebilecek felaketler için koruyucudurlar. Dik kafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeniz sınırları içerisinde  göç ettirin ve de baskı yapın. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah, çok yücedir, çok büyüktür.

Nisa 148; Allah, haksızlığa uğrayanların dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Ve Allah, en iyi işiten, en iyi bilendir.”

Ahzap 32-34; Ey Peygamber’in kadınları! Siz kadınlardan herhangi biri değilsiniz; eğer Allah’ın koruması altına giriyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki sonra kalbinde hastalık bulunan; zihniyeti bozuk kimse tamah eder. Sözü örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekilde söyleyin. Evlerinizde vakarlı olun, ilk cahiliyet gösterişi hâlinde gösteriş yapmayın, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin, Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. –Ey ehli beyt! Gerçekten Allah, sizden kiri gidermek ve sizi temizlemek ister.– Ve evlerinizde okunmakta olan Allah’ın âyetlerini ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri hatırlayın. Hiç şüphesiz Allah, çok lütfedicidir, gizliyi bilendir, her şeyin iç yüzünü, gizli taraflarını da iyi bilendir.

Ahzap 59; “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, üzerlerine dış giysilerinden örtsünler. Tanınıp da eziyet edilmemeleri için, bu daha uygundur. Allah çok bağışlayandır ve çok merhamet edendir.”

A’raf 31; Ey Âdemoğulları! Her mescidin yanında; toplum içinde süslerinizi alın, yiyin-için fakat savurganlık etmeyin; kesinlikle Allah, savurganları sevmez.”

Üstteki ayetlerden anlayabileceğimiz üzere zina eylemi çok çirkin ve toplumun yozlaşmasındaki yegane sebeplerden biri olarak antik medeniyetlerden günümüze hiçbir zaman onaylanan ve hoşgörülen bir fiil olmadığı açıkça anlaşılabilmektedir.

  • KUR’AN’DA ZİNANIN CEZASI
  • Recm Cezası (Taşlayarak Öldürme) Kur’an’da Yer Alıyor Mu?
Hadis ve rivayetlerin söylediğine göre recm cezası kadın ve erkek çıplak iken yapılırmış ve kadının çıplak uzuvları görülmemesi içinde göğsüne kadar çukurun içerisinde taşlanırmış

Dinin öz kaynağı olan Kur’an’dan öğrenilmemesi sonucu bizlere Hakk dinde recm cezası gibi, zina suçunu işleyen iki kişinin toplum tarafından taşlanarak linç edilip öldürülmesi gibi bir infaz şekli ne yazık ki İslam ile bağdaştırılıyor ve bu din bu gibi gelenekselcilerin uydurmaları yüzünden dışarıya adeta bir öcü gibi tanıtılıyor. Recm cezası olarak bilinen bu linç edilerek infaz etme tamamen müşriklere ait bir infaz biçimidir. Ne Kur’an ne de İslam ile bağdaşamaz.

Kelime –rcm kökünden mastar, çoğulu ise rücum‘dur. Recm sözlük anlamı olarak; birine taş atma, taşa tutma, taşla öldürme, sövme, lânet etme, kovma, birinin namusuna iftira etme, kötü zanda bulunma demektir. Racim sözcüğüde aynı kökten gelerk; recm olunan, taşlanan, kovulan ve lânetlenen anlamlarına gelir. Kur’an’da “recm” ifadesi bulunmaz fakat “racim” ifadesi bulunur. Recm sözcüğü terim olarak ise; zina eden erkek ve kadının taşlanarak öldürülmesi demektir.

Günümüzde recm cezasının zina suçu sonrası uygulandığı bilgisi yalnızca fıkıh ve rivayetlere dayanmaktadır. Muhammed Peygamberin bu cezayı zina ile ilgili hüküm gelmeden önceki adetlere uyarak uyguladığı bilgisi tevatürle gelen bir hadise dayanmaktadır. Aslında Kur’an’da recm cezasını bildiren bir ayet varmışmışta, sen gel bir tane keçi o ayet hükmünün yazıldığı papirüs kağıdını acıktığından ye! Allah’ın işi! Allah ayetinin bulunduğu kağıt parçasını bir keçiden koruyamamış (!) Ulema bu husus hakkında “metni nesh edilmiş bir ayet” olarak fikir beyan etmiş. Yani bizler artık bundan mesul değilmişmişiz (!). Hatta şuna da değinelim; Ulema kısmı rivayetlerde ve hadislerde kırbaç vurmanın Allah’ın kitabından, recm cezasının ise Muhammed Peygamberin sünnetinden aldıklarını ve uyguladıklarını dile getirirler. Şimdi şöyle bir sıkıntı var. Madem recm cezası, Nur Suresi ile zinaya gelen yüz sopa cezasından önce vardı ve Peygamber tarafından hüküm gelmeden önce uygulanmıştı peki bu durumda, zina yapan bir erkek ve kadını önce öldürene kadar taşlayacak ondan sonrada cesetlerine yüz sopa mı vurulacak (!) İşte onlarda bu çıkmaza girmemek için bu sefer de şu kapıyı kullanırlar. “Recm cezası, Nur Suresi indikten sonra Peygamber tarafından sünnet olarak uygulanmış bir hükümdür (!) Böylece önce Kur’an hükmünü uygulayıp sonra da “yetmeyecek ya Allah’ın hükmü” Peygamberin sünneti olan “recm cezasını” uygulayarak taşlayarak infaz edecekler. Sözde mevzuyu kurtardıklarını düşünüyorlar ama bir dakika durupta, “Ya Allah’ın hükmü üzerine hüküm mü olur, Peygamber sünneti de neymiş ya!” demesini bir türlü akıl edemiyorlar. Çünkü Peygamber onlar için “bir insan” değil ne yazık ki (!). Tabii aynı kaynaklarda maymunların zina eden bir maymunu recm ettiğine dair rivayetleride pek ala okuyabilmekteyiz (!)

Dolayısıyla eğer ki işimiz bu kaynaklara kalırsa çok yaş. O yüzden her zaman yaptığımız gibi dinde tek kaynak olan Kur’an’a bunu danışacağız. Kur’an’da zinanın cezası Nur 2‘de açıkça belirtilmiştir. Kadın veya erkek için yüz sopa. Ve bu ceza halkın, toplumun önünde kamu tarafından verilecek ki bu kişilerin onurlarıda kırılsın ve yaptıklarının ne zelil bir şey olduğu cümle aleme ibret olarak izletilsin. Bu noktada şimdi de bu recm cezasının tarihine ve kimler tarafından uygulandığına bakalım.

  • RECM CEZASI NEREDEN GELDİ?
İsa ve Baba gökyüzünde recm cezasını uygulayan insanları izlerken

Recm cezası Kitab-ı Mukaddes‘te yer almaktadır. Kitab-ı Mukaddes’in, Eski Ahit bölümünde çeşitli cezalara recm cezası öngörülmüştür. Hatta hayvanlar için dahi taşlayarak öldürme cezaları yer almaktadır.

Mısır’dan Çıkış 21:28; Eğer bir boğa bir erkeği ya da kadını boynuzuyla vurup öldürürse, kesinlikle taşlanacak ve eti yenmeyecektir. Boğanın sahibi ise suçsuz sayılacaktır.

Üstteki babta görüldüğü gibi buna göre recm cezası Eski Ahit’te; İnsan veya hayvanın manevi olarak, törensel ve spiritüel anlamda onarılamaz bir hasara sebeb olması halinde taşlanarak ölümü hak etmesine hükmedilmektedir.

Şimdi Eski Ahit‘te recm cezasının geçtiği diğer bölümlere bakalım;

Levililer 13:16; “RAB Musa’ya şöyle dedi: “Onu ordugahın dışına çıkar. Ettiği laneti duyan herkes elini adamın başına koysun ve bütün topluluk onu taşlasın. İsrail halkına de ki, ‘Kim Tanrısı’na lanet ederse günahının cezasını çekecektir. RAB’be söven kesinlikle öldürülecektir. Bütün topluluk onu taşlayacak. İster yerli ister yabancı olsun, RAB’be söven herkes öldürülecektir.”

Yasa’nın Tekrarı 17: 2-5;Tanrınız RAB’bin size vereceği kentlerin birinde aranızdan O’nun antlaşmasını çiğneyip gözünde kötü olanı yapan bir erkek ya da kadın çıkar ve buyruklarıma aykırı olarak gidip başka ilahlara tapar, onların, güneşin, ayın ya da gök cisimlerinin önünde eğilirse ve bu olay size bildirilirse, duyduklarınızı iyice araştırın. Duyduklarınız doğruysa ve bu iğrenç olayın İsrail’de yapıldığı kanıtlanırsa, bu kötülüğü yapan erkeği ya da kadını kentinizin kapısına çıkarın ve taşa tutarak öldürün.”

Mısır’dan Çıkış 19:12-13; Dağın çevresine sınır çiz ve halka de ki, ‘Sakın dağa çıkmayın, dağın eteğine de yaklaşmayın! Kim dağa dokunursa, kesinlikle öldürülecektir. Ya taşlanacak, ya da okla vurulacak; ona insan eli değmeyecek. İster hayvan olsun ister insan, yaşamasına izin verilmeyecek.’ Ancak boru uzun uzun çalınınca dağa çıkabilirler.”

Levililer 20:27; “ ‘Cincilik yapan ve ruh çağıran ister erkek olsun, ister kadın olsun kesinlikle öldürülecektir. Onları taşlayacaksınız. Ölümlerinden kendileri sorumludur.’ ”

Levililer 24:16; RAB’be söven kesinlikle öldürülecektir. Bütün topluluk onu taşlayacak. İster yerli ister yabancı olsun, RAB’be söven herkes öldürülecektir.”

Yasa’nın Tekrarı 23:24; Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa, ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.”

Levililer 20:1-2; “RAB Musa’ya şöyle dedi: “İsrail halkına de ki, ‘İsrailliler’den ya da aranızda yaşayan yabancılardan kim çocuklarından birini ilah Molek’e sunarsa, kesinlikle öldürülecek. Ülke halkı onu taşlayacak.”

Eski Ahit, ölüm cezasının hükmedilmesi için iki veya üç kişinin tanıklığını aramak koşulunu vurgular.

Yasa’nın Tekrarı 17:6; “Ölmesi gereken, iki ya da üç kişinin tanıklığıyla öldürülecek; bir kişinin tanıklığıyla öldürülmeyecek. O kişiyi önce tanıklar, sonra bütün halk taşa tutsun. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldırmalısınız.”

Yeşu 24:26; “Yeşu ile İsrail halkı, Zerah oğlu Akan’ı, gümüşü, altın külçeyi, kaftanı, Akan’ın oğullarıyla kızlarını, sığır ve davarlarıyla eşeğini, çadırıyla bütün eşyalarını alıp Akor[d] Vadisi’ne götürdüler. Yeşu Akan’a, “Bizi neden bu felakete sürükledin?” dedi, “RAB de bugün seni felakete sürükleyecek.” Ardından bütün İsrail halkı Akan’ı taşa tuttu; kendisine ait ne varsa taşlayıp yaktı. Akan’ın üzerine taşlardan büyük bir yığın yaptılar. Bu yığın bugün de duruyor. Bunun üzerine RAB’bin öfkesi dindi. Oranın bugün de Akor Vadisi diye anılmasının nedeni budur.

Üstteki bab, Achan ve ailesi Naboth‘un yalancı şahitliği üzere taşlandığı anlatılır 1. Krallar 21:1-29′da. Dolayısıyla görüleceği üzere recm cezası İsa’dan önce de uygulanagelen bir tür İsrailoğulları adeti. Bunu Yeni Ahit’te Yuhanna 8:1-11‘de, bazı din bilginleri ve Ferisilerin İsa’nın yanına toplanıp yanlarında getirdikleri bir kadının zina suçunu işlediğini ve Musa’nın yasasına göre onun taşlanması gerektiğini belirterek İsa Peygamberin fikrini sorarlar. Fakat kitapta bu durumun aslında İsrailoğulları tarafından İsa’nın Peygamberliğinin sorgulanması için yapıldığı belirtilir. Bunun üzerine İsa doğrulur ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” der ve önce yaşlılar olmak üzere herkes orayı terk eder. Yani İsa, onların ikiyüzlülüğünü görmüş ve bunuda önce kendilerine sonrada kadına göstermek istemiştir.

Yasa’nın Tekrarı 17:7; O kişiyi önce tanıklar, sonra bütün halk taşa tutsun. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldırmalısınız.”

Sonuç olarak Tanrı’nın bu taşlanarak ölüm cezasını, suçun caydırıcı ve ciddi olması amacıyla verildiği belirtilir. Çünkü Romalılar 6:23‘te, günahın bedelinin ebedi eziyet olduğu belirtilir ve günahında bulunulan ortamdan ortadan kaldırılması emredilir. Yani recm cezası hiçbir zaman ne Kur’an ne de İslam içerisinde uygulanan bir cezai işlem olmamıştır. Eski Ahit ile bu uygulamanın Yahudi’lerin zamanında uygulanan bir hüküm olduğunu anlıyoruz. Bu hüküm her ne kadar Kitab-ı Mukaddes içerisinde yer alsada bazı kilise ve cemaatler hariç çoğunluk Hristiyanlar içinde geçerli değildir çünkü onlar için sorumluluk Yeni Ahit ile alakalıdır.

  • KUR’AN’DA ZİNANIN CEZAİ HÜKMÜ

Zinanın cezasını aşağıdaki ayetlerde bulabiliriz;

Furkan 68-71; Ve işte Rahmân’ın kulları, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram ettiği canı öldürmezler. –Ancak hak ile öldürürler.– Zina da etmezler. –Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. Kıyâmet günü azabı kat kat olur ve orada, alçaltılarak sürekli olarak kalır. Ancak tevbe eden, iman eden ve sâlihi işleyenler bunun dışındadır. İşte Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Ve her kim tevbe eder ve sâlihi işlerse, kesinlikle o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.

Nur 2; Zina eden kadın ve zina eden erkek, hemen her birini yüz kamçı ile kamçılayın, Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah dininde sizi, onlara acıma duygusu tutmasın! Ve mü’minlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun.”

Nur 3; Zina eden erkek, zina eden veya ortak koşan bir kadından başkası ile evlenmiyor; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya ortak koşan erkek evleniyor. Ve bu; böyle bir evlilik kuralı, mü’minlere haram kılınmıştı.

Furkan 68-71‘de ise; Böyle bir suçu işleyen ve tövbe eden yani pişman olarak maddi-manevi cezasına razı olan kimselerin kötülüklerini Rabb’in, iyiliğe çevireceğini ve onları bağışlayacağını bildiriyor.

Nur 2‘de geçen orijinal sözcük celde‘ dir ve celde; ete geçmemek üzere, yalnız deri üzerine vurmak demektir. Yine Tanrı/Allah bizlere zina suçunu işleyenlerin bu cezayı alırken toplumun huzurunda, gözleri önünde yapılmasını emreder. Bu yüzden bu gibi kimselere karşı acıma duygusu duyulmaması, çünkü bunun bir gereklilik olduğu ve Allah katından da bir emir olduğu açıkça vurgulanmaktadır. Bu ceza uygulanmadan önce kişi/kişiler kürk, palto gibi kalın ve deriye zor ulaşacak şeyler giyiyorsa onların çıkartılması, bunlar haricinde gerek duyulmadan cezanın verilmesi gerekmektedir.

Nur 3‘ te ise; Zamanında Arapların yaptığı bir evlendirme adetine atıfta bulunarak yadırganıyor ve bu Bedevi adeti Mü’minlere haram kılıyor. Yani Rabbimiz; zina eden bir kadın veya erkeği toplum içerisinde hakir görerek ikinci sınıf insan muamelesi yapmayı, onları dışlamayı ve ancak zina yapan biriyle evlenebilecekleri gibi toplum içerisinde uyguladıkları davranışları haram kılıyor ve yasaklıyor. Çünkü Rabbimiz zinadan tövbe ederek kesin dönüş yapan kullarını bağışlamakta ve kötülüklerini iyiliğe çevirmekte bu yüzden de biz insanlarında Rabbimizin bu bağışlamasından ders çıkararak bu gibi pişman olan, tövbe eden kişilere farklı davranmadan onlarında hatalarından döndüğü sürece özgür olduklarını anlamak zorundayız.

  • GÜNÜMÜZDE ZİNANIN HUKUKİ VE KİTABİ CEZA DURUMU

Bu noktada ele alacağımız şey; “Zina yapanlara günümüzde de toplum önünde 100 sopa mı vuracağız?” sorusuna vereceğimiz cevaptır. Bu cevabı, geçmişte ve günümüzde zinanın hukuki açıdan bulunduğu nokta ve günümüzde kitabi olarak uygulanacak durum açısından ele alacağız.

Türk Ceza Kanunu’na göre zina suç sayılıyor mu, sayılmıyor mu? Bunu geçmişe giderek günümüze doğru getirelim;

765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu‘nun cürümler adlı ikinci kitabının adabı umumiye ve nizamı aile aleyhinde cürümler adlı sekizinci babın, zina başlıklı beşinci faslında 440-444‘üncü maddelerine göre tanımlanmış suçtur.

İlgili Anayasa Mahkemesi karar maddelerinin iptal edilemden önceki halleri ise şu şekildedir;

Madde 440 – (Değişik : 9/7/1953 – 6123/1 md.) Zina eden karı hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tertip olunur.

Madde 441 – (Değişik: 9/7/1953 – 6123/1 md.) Karısı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahut herkesçe bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası hükmolunur.

Madde 442 – Yukarıdaki maddelerde yazılı cürümlerin işlendiği sırada karı ve koca biribirinden nikâh baki olduğu halde hakimin hükmü ile ayrılmış veya biri diğerini terketmiş ise herbirinin cezası üç aydan bir seneye kadar hapistir.

Madde 443 – Geçen maddelerde yazılı olan cürümlerden dolayı takibat icrası karı kocadan biri tarafından şahsi dâva ikamesine bağlıdır. Bu keyfiyet, cürümde şerik olanlar içinde şarttır.

Madde 444 – Dâvadan vazgeçmek, hükümden sonra dahi makbuldür. Bu halde hükmün icrasından ve cezanın neticelerinden sarfınazar olunur. Karı kocadan birinin ölümü dâvayı iskat eder.

440 ila 441. maddelerin değişiklik önceki halleri ise alttaki gibidir;

Madde 440 – Zina eden zevce hakkında üç aydan otuz aya kadar hapis cezası tertip olunur. Zevcenin bu fiiline şerik olan kimse hakkında dahi aynı ceza hüküm edilir.

Madde 441 – Karısiyle birlikte ikamet etmekte olduğu hanede yahut herkesce bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için nikahsız kadın tutmakta olan koca hakkında üç aydan otuz aya kadar hapis cezası hüküm olunur.

Bu noktada fark edileceği gibi zina suçunda kadın ile erkeğin tanımlamaları arasında fark bulunduğu gibi yine tıpkı Antik Mezopotamya uygarlıklarında olduğu gibi günümüze doğru hep kadın üzerinden bu suç düzenlenmiş ve her zaman kadına ithaf edilmiştir. Şimdi burada Anayasa Mahkemesi’nin neden kadın aleyhinde kanunun düzenlendiğine dair akıl almaz bir açıklaması var şu şekilde; “Kocanın, karısına göre cinsel arzusuna kapılmış olsa dahi hayat arkadaşına karşı saygı ve sevgisini devam ettirebileceğini, kadının ise böyle bir zina halinde kocasına olan bağlılığını kolayca koparabileceğini.” Yani zamanında bu kararın erkekleri boşlayarak kadın üzerinden zan üreterek suçun kanunlaşmasına karşı AYM’ye başvuranlar olmuşsa da Anayasa Mahkemesi üstte verdiğimiz cevaba atfen başvuruya red kararı vermiş. Yani koca karısını başka bir kadınla aldatsa dahi ona karşı sevgi ve saygısını devam ettirebilirlen, karının kocasını başka bir erkekle aldatması halinde, karısının kocasına karşı bağlılığının kolayca kopabileceği yönünde bir karar varmış.

Daha sonra yine 96‘da ilgili madde üzerinden yargılama yapan bir mahkeme; kadın ve erkek eşitliğini içeren Anayasanın 10. md. gereği erkek lehinde zina suçunu dar bir çerçevede tanımlayan 441. md.’nin iptali için yine AYM’ye başvuruda bulunmuş. Zamanının başkanvekili ve üyelerinin oybirliği ile 441. md.‘nin iptaline karar verilmiş ve iptal edilecek bu kanunun yaratacağı hukuksal boşluğunda doldurulması için meclise bir sene süre tanınmış yani bahsi geçen maddenin iptali halinde yerine geçirilecek kanun maddesinin hazırlanması için. Fakat gel gör ki, meclis bu süre zarfında hiçbir düzenleme yapmamış. Daha sonra başka bir mahkeme daha 440. md.‘nin iptali için tekrar başvuruda bulunmuş ve bu madde iptal edilmiş. Bu sefer bu iptal kararının yürürlüğe girmesini geciktirmeden direkt olarak uygulamaya almışlar. Çünkü bu sefer doğacak olan hukuksal boşluğun kamu yararını olumsuz yönde etkilemeyeceği yönünde karar kılmışlar. Tabii ki bu kararada karşı çıkıp zinanın suç sayılmamasının kamu nezdinde olumsuz yönde etki edeceği söylenmişse de ve meclise yeni karar için yine zaman verilmesi gerektiğini dile getirmişselerde, oybirliği ile zina hukuken suç olmaktan çıkarılmış. Fakat burada bir noktanın yanlış anlaşılmamasında yarar var. Bahsi geçen bu iptal olayında AYM, zinanın suç olmasının Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde bir irade göstermiyor. Maddelerin “eşit” bir şekilde kadın ile erkek arasında, meclis tarafından yeniden düzenlenmesi için iptal kararı veriyor. Fakat, meclis önceden de olduğu gibi herhangi bir yenileme faaliyeti göstermeyince, zinanın hukuken suç sayılmaması gibi bir zaruret doğal olarak ortaya çıkıyor.

Elde kalan 442. md.‘nin kendi başına anlamsız ifadesi tabii ki ortada kalmıştır onu destekleyen maddelerin iptal edilip yerine yenilenmemesi sonucunda. Dolayısıyla bu madde bizlere zinanın ayrı yaşıyorken suç, beraberken suç olmadığını anlatmış oluyor. Yine 99‘da bir mahkeme bu karar içinde iptal yönünde başvuruda bulunuyor ve onu da iptal ediyorlar. Tabii bu madde de elden gidince 443 ila 444. md.‘lerinde bir anlamı kalmayınca onları da iptal etmek durumunda kalıyorlar. Sonuç olarak zinanın günümüzde hala suç sayılmamasını 1926 yılında cinsiyetçi bir şekilde “suç” tanımlanmasına borçluyuz. Eğer ki geçmişte zina hakkında eşit bir tanımla, suç olduğu yönünde karar yazılsaydı bizde hala günümüzde zinayı suç olarak gören devletlerden biri olabilirdik.

  • GÜNÜMÜZDE ZİNA NEDEN SUÇ SAYILMAZ?

Bilindiği üzere evlilik, bir sözleşmedir. Bir kadın ve erkeğin hukuken ve toplumun önünde açıkça bildirerek bir araya geldiklerinin bir bildirisidir. Türk Medeni Kanunu‘un, Evlendirme Yönetmeliği 2-F maddesine göre belirli bir usule tabii, şahitler huzurunda ve belediye gözetiminde yine sonlandırılacaksa tabii mahkeme kararına tabi olan bir şeydir. Bu sözleşmenin şartlarından biriside sadakattir ve böyle bir durum halinde yaptırımı hukuken, boşanma ve tazminattır. Yani eğer ki bir karı veya koca eşinin kendisini aldattığı yönünde bir dava açarsa mahkemede bunu ispatlayabilirse pek ala boşanma ve tazminat yönünde sonuçlanabilir fakat bu durum nikahsız olan ve rızaları doğrultusunda cinsel birliktelik yaşayan iki kişi için geçerli değildir. Eğer ki bahsi geçen cinsel ilişki “rızasız” gerçekleştirilmiş ise zaten zina olarak değil “tecavüz” olarak nitelenerek suç duyurusunda bulunulur tabii elde kanıt var ise.

Sonuç olarak zina suç sayılsa bile günümüzde bu kişiler kendi rızaları ile nikahsızca cinsel bir birliktelik yaşarlarsa bunun hukuken hiçbir yaptırımı bulunmayacaktır.

Kaldı ki günümüzde zina suç sayılsa bile bu mevcut Anayasa’ya aykırı bir durum oluşturuyor. Zira Anayasa’nın 38. md.‘sine 3-10-2001 tarihli 4709 sayılı kanunla eklenen madde gereğince; “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” Yani zina suç sayılsa bile hiç kimseye hapis cezası verilemez.

  • ZİNANIN GÜNÜMÜZDE KUR’AN’İ CEZAİ DURUMUNUN UYGULANMASI

Nur 2; Zina eden kadın ve zina eden erkek, hemen her birini yüz kamçı ile kamçılayın, Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah dininde sizi, onlara acıma duygusu tutmasın! Ve mü’minlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun.”

Üstteki ayette zinanın cezai durumu İslam nezdinde açıkça belirtilmiştir. Ve görüldüğü gibi kadın ve erkek için, Antik Mezopotamya ve günümüzde de kadın ve erkek arasında eşitsiz bir kanunname halinde süregelen zina hukuku, Kur’an’da hiçbir artı veya eksi sunulmadan kadın içinde erkek içinde aynı şiddette cezaya tabii tutulmuşlardır. Fakat asıl soru şu; “Ben şimdi zina yapan birini yakalarsam ona yüz kamçı mı vuracağım, herkesin önünde?” Bu sorunun cevabı elbetteki, hayır. Peki neden? Cevabı basit, öncelikle zina suçu veya başka herhangi bir suçun cezasını kişi veya kurumlar değil, kamunun kendisi yani mahkemeler ve hukuk sistemi verir. Dolayısıyla Muhammed Peygamber zamanında da bu tür cezalar için Muhammed Peygamberin kendisine gelirlerdi çünkü Peygamberin kendisi aynı zamanda devlet başkanı idi. Yani kamunun da kendisiydi. Günümüzde her devletin kendine ait bir Anayasa’sı vardır ve her suçun hukuki olarak cezai bir karşılığı bulunur. Ha, siz o Anayasa’nızı Kur’an’a uygun bir şekilde düzenlemez ve dışarıdan başka inançlara ait devletlerden alıp kullanırsanız o başka! Dolayısıyla zina eyleminin cezasını verecek kurum kamudur ve bu durumda ne yapıyorsa veya yapmıyorsa bu onun sorumluluğu altında kalacaktır her zaman. Tabii ki burada, kamunun zina suçu işleyenlere, halkın önünde yüz kamçı vurması gerektiği şeklinde anlaşılmasın. Önceden hapis cezası varken bu konuda Anayasa’mızda, artık sözleşmeden dönen kimselerin özgürlükleri kısıtlanamaz şeklinde bir kanun maddemiz olduğu için hiç kimseye hapis cezası verilemiyor. Yalnızca kanıt olması halinde, ispat halinde kişi aleyhinde dava açılarak boşanma ve tazminat cezasına tabi tutulabilirler.

Nikahsız olanlar içinse Kur’an’da Nur 32-33‘te geçen; “Ve evlenmeye imkân bulamayanlar; Allah, Kendi fazlından kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.” ifadesi ile nikahsız olan kimselerin bir kadın veya erkekle cinsel münasebette bulunamayacağı açıkça bildirilmekte. Tabii, bunun hukuken hiçbir karşılığı yok günümüzde ve eskiden beridir de yer bulamamıştır. Ayrıca devlet bunu takip edemez, istesede bunun takibini yapamaz. Bu yüzden her şeyde olduğu gibi bu durumda öncelikle insanın kendi kendisini yönetme ve farkındalık sorumluluğunu üstlenme olgunluğu ile alakalı bir durumdur. O yüzden evlilikte, cinsel münasebetlerde ciddi işlerdir. İki insanın birbirleri ile yatması onların rızasından fazlasını gerektirir. Cinsel münasebet kişisel bir mefhum değildir, toplumsal-sosyal bir mefhumdur. Üremek her zaman sosyal bir sorumluluk olmuştur. Eskiden beri büyük devletler bu sayede sınırlarını genişletmişlerdir. Bu yüzden evlilik toplum huzurunda duyurularak akide bağlanır. Yoksa iki kişi, biz evlendik, ben sordum o da kabul etti! diyebilirdi değil mi? Ama böyle bir şeyin hiçbir hukuki dayanağı olmadığı gibi bu iki kişi de ne karı-koca sayılabilir ne de aile olarak sınıflandırılabilir. Bu akidleşmenin zorunluluğu aslında kadın ve erkeğin özelliklede kadının birbirleri açısından boşanma sonrası sigortasıdır. Yüce Rabbimiz, kullarının hiçbir şekilde mağdur olmaması için bu hükümlerini indirmiştir bizlere.

Ama olaya; Hiç kimseye bir zararınız olmadığı taktirde istediğiniz kişiyle cinsel ilişkiye girebilirsiniz! kafasıyla bakarsanız önünüze bu minvalde sayısız argüman dolar. Diyelim ki; bir insan diğer bir insana eziyet ve fiziki şiddet uyguluyor ve buna maruz kalan kişide bundan zevk alıyor hatta buna izin veriyor. Şimdi bu yapılan şiddet sırf o kişi buna izin veriyor diye meşru mu sayılacak? Elbetteki hayır! O kişi ne olursa olsun bir insanın özgürlüğünü kısıtlamak ve ona zarar vermekten suçlu bulunacaktır. Demek ki sadece rıza yetmiyormuş bir çok şey için. Yani toplumda birlikte yaşayan insanların kararlarının, yaptıklarının her yönden toplum ahlakı üzerinde bir yeri ve hukuku bulunmakta. Çünkü hepimizin topluca yaşarken uymamız gereken bir takım kurallar bütünü var. Böyle kendi aramızda rızalarla yaşamaya devam ettikçe ne yazık ki toplumların içten içe çürüyerek yozlaşmaması içten bile değil. (buna sadece cinsel ilişkiler bakımından bakmayın, hukuktan, ticarete her şeye katabilirsiniz)

Leave a comment