TARİHSEL SÜREÇTE İNSAN VE HAYVAN KURBAN ETME RİTÜELİ

Antik Romalılar hayvanları sunağa doğru götürürken

Kurban ritüeli çok ama çok eskilere dayanan bir ritüel olmuştur. Tarihi süreçte değerlendirme yapıldığı vakit özellikle insan kurban etme ritüeli Neolitik Çağ ve göçebe toplumlar ile ilişkilendirilmiştir. Sadece hayvanlar değil insanlar dahi Tanrı’lar adına adak olarak sunaklarda kurban ediliyordu. Sebebi ise genel olarak Tanrıların hoşnut olmalarını sağlamak ve onların gazabından korunmaktı. Tanrılar dışında kabilelerin, uygarlıkların liderlerine karşı olan bağlılıkları ve minnetlerini gösterme şekli olarak uygulanmıştır geçmişte. Bazı toplumlarda bu kurbanlar, popülasyonun eldeki mahsüle doğru orantılı şekilde olması içinde yapılmıştır. Ayrıca bir takım doğaüstü nedenler, açıklanamayan doğa olayları, kıtlık, zafer gibi sebeplerle dahi insanlar kurban edilmişlerdir. Bu kurban olma/edilme durumu çok farklı uygulamalara sahiptir; diri diri yakılmak, zehir içmek, parça parça kesilmek, sunaklarda infaz edilmek, diri diri gömülmek, soğukta donarak ölmeye terk etmek, kafanın gövdeden ayrılması, kalbin yerinden sökülmesi, mumyalanmak ve dahası. İnsan kurban etme ritüelini uygulayan kimi antik uygarlıklarda yamyamlıkta görülmüştür. Bu kimi zaman yapılan ritüelin bir parçası veya muhtemelen kaynak kıtlığı yüzünden uygulanmıştır.

Kimi zaman zorla kimi zaman isteyerek, kimi zaman başkalarının yardımıyla kimi zaman kendi başına. Burada önemli olan bunların antik zamanlarda tamamen normal karşılanan manevi pratikler olduğu gerçeğidir. Yani bu antik uygarlıklar bunu yapmak zorunda oldukları inancındalardı. Demir çağına gelindiğinde ise insan kurbanları Avrasya ve Afrika kıtalarına göre çok daha az yaygın hale gelmiş, Greko-Romen çağına gelince ise barbarca bir uygulama olarak nitelendirilir olmuştur. Amerika kıtasında ise insan kurban etmek Avrupa’nın Amerika kıtasını kolonileştirmesine değin değişen miktarlarda devamlılığını sürdürmüştür.

Modern zamanlarsa ise hayvan kurban etme ritüeli dahi barbarca görülmüş ve bazı inançlar içerisinde yok olmuştur. İnsan kurbanı ise ekstrem derecede nadir bir hal almıştır. Çünkü bu tür bir eylem artık vahşice ve yasal olarak cinayet olarak nitelendirilmektedir. Günümüzde bir topluluk içerisinde, kült bir grup veya cemaat içerisinde gerçekleşen insan kurbanları ritüel cinayet olarak nitelendirilmektedir.

  • Kurban Teolojisi
Juppiter Capitolinus Tapınağının önünde kurban, 118-125, Mermer

Kurban etme ritüeli genel olarak üç şekilde uygulanabilir, bunlar; yemekler, hayvanlar ve insanlar olmak üzeredir. Manevi bir pratik olarak kurban etme ritüelinin antik zamanlardan bu yana uygarlıklar nezdinde ne gibi gerekçeler ile yapıldığına maddeler halinde bir bakalım;

  • Tanrılar, kendi varlıklarının ve güçlerinin devamlılığı için insanlar tarafından sunulacak kurbanlara ihtiyaç duyarlar aksi taktirde onsuz noksanlaşırlar
  • Kurban etmek aynı zamanda Tanrılar ile yapılan bir pazarlıktır. Nitekim yapılan kurbanlar sonrası Tanrıların onlara iyilik/bereket sözü vardır. Adak sunaklar ve diğer anıtlar Latincede sıklıkla “vslm” şeklinde bir ifade yer alır. Açılımı “votum solvit libens merito” olan bu Latince sözcük Türkçede, “O hakettiği gibi isteyerek bir yemini yerine getirdi” anlamına gelen bir ifadedir. Bunun anlamı ise, o inançlı kişinin Tanrılara sunduğu kurban sonrası Tanrıların o kişi/kişilerin dileklerini yerine getirmesi, onlara iyilikte bulunması demektir. İşte bu anıtlardaki ifadenin sebebi budur
  • Kurban edilen şeyin canı ve kanı Tanrıları memnun etmek için bir takım doğaüstü sahiptir
  • Seçilen kurban bir günah keçisi olarak görülür aksi taktirde Tanrının gazabı ona inananların üzerine olacaktır
  • Kurban edilen kişi toplumun yemek ve mallarından yararlanma konusunda mahrum bırakılır ve bu da kurban edilecek kişide münzevi bir disiplin geliştirir
  • Kurban etme bir bakıma da dini grupların geliridir, ekonomik bir altyapıda rahipleri ve tapınakları ayakta tutar
  • Kurban aynı zamanda festivalin bir parçasıdır ve toplum esasen kendini tüketerek bunu sağlar
  • Kurban ritüeli aynı zamanda bir geleceği görme, fal bakma uygulaması olmuştur. “Extispicy” ve “Haruspex” adı verilen bu uygulamalar, kurban edilenin karaciğeri veya bağırsakları üzerinden kehanetlerde bulunmaktır. Bu organlar üzerindeki anomalilere bakarak kişi bir takım görülerde bulunur. Haruspex ise Antik Roma’da bir tür din/mezhep gibi bir şeydi. Bir Haruspex yine “Haruspicy” adı verilen kişiyi, hayvanların özelliklede koyun ve kümes hayvanlarının, karaciğerlerinin sökülerek muayene edilmesi/incelenmesi ve onlar üzerinden kehanetlerde bulunmasını öğreten bir öğretidir. Yunan terminolojisinde karaciğer üzerinden kehanette bulunmaya “Hepatoscopy” adı verilir
  • Antik Mezepotamyadan Yakın Çağ Uygarlıklarına: Hayvan ve İnsan Kurban Ritüelleri
  • Sümerler

Antik Mezopotamya da, Sümerler; günlük olarak Tanrılara farklı şeyler sunarlardı. Genel olarak Politeist bir Tanrı inancına sahip olan Antik Mezopotamyalılar, hayvanlar ve hayvansal ürettiklerini ikramda bulunurlardı tapınaklarda. Bunlar şarap, bira, süt, et olabiliyordu. Fakat bunlar haricinde araştırmalar Antik Mezopotamya da insanlarında kurban olarak sunulduğunu açığa çıkartmıştır.

“Büyük Ölüm Çukuru”, Günümüz Irak’ta bulunan ve eskiden Sümerlerin yaşadığı Ur şehrinde bulunan bir toplu kurban çukuru

Üstteki resim, Sümerlerin yaşadığı şehir olan Ur’un günümüzdeki modern Irak bölgesinde bulunan bir toplu kurban çukurundan alınmış bir detaydır. İngiliz arkeolog Charles Leonard Woolley‘in keşfettiği ve isimlendirdiği bu toplu mezarda 68 kadın ve 6 erkek toplamda 74 kişinin kurban edildiği arkeolojik olarak kemikler üzerinde yapılan araştırmalar ile açığa çıkarılmıştır. Soldaki kafatası ve sağdaki değerli madenler bizlere gömü içerisindeki kişilerin aslında Ur şehrinin yöneticileri olduğu konusunda bir fikir vermektedir. Fakat mezar içerisindeki her kadın iyi giyimli ve değerli takılara sahip değildir. Hatta mezarın sahibin dahi mezara gömülmüş olacağı tahminler arasında. 4600 yıl öncesine tarihlenen bu Ölüm Çukuru içerisindeki erkeklerde bir takım silahlar bulunduğu ve sebebinin ise mezar soyguncularından korunmak amacıyla yanlarında tutulduğu belirtilmekte. Kadınların ise kırmızı bir şekilde giyindikleri ve gümüş, kabuk ve altınlar taktıkları görülmekte. Kadınların çoğunda kozmetik pigmentlerin olduğu pullar ve kaplar mevcut. Fakat bu kişilerin tam olarak nasıl öldükleri tam olarak kesinlik kazanmış bir konu değil.

Ölüm Çukuru’nun haritasını gösteren bir çizim

Bu Ölüm Çukuru, arkasında bir çok cevapsız soru bırakmış arkeolojik gizemlerden biri olmuştur. En önemli sorulardan biri de mezardaki cesetleri koruyan muhafızların neden öldüğü sorusudur. Yalnız incelenen kafataslarında bulunan kırıkların, kullandıklarını düşündükleri sakinleştiricilerin onların hayatlarını durduracak kadar güçlü olmaması sebebiyle, canlı canlı gömülmek yerine kafalarına sert bir cisim ile vurularak çukura atıldıkları yine teoriler arasında. Diğeri ise bu insanların kendilerini bile bile mi kurban ettikleri meselesi. En gösterişli madenlere ve takılara sahip olan kadının rahibe olduğu ve onu öbür tarafa takip eden diğer kadınların bilinçli olarak zehri içerek toplu bir şekilde kendi kendilerini Ay Tanrısı’na kurban ettikleri düşünülmekte arkeologlar tarafından. Bu yüzden toplamda 74 cesedin bulunduğu bu topu mezarın gerekse rahibenin oluşu gerekse muhafızların oluşu ve değerli takılar, hazineler sebebiyle bir tür Kraliyet Mezarlığı da olduğu belirtilmekte. Mezarlıkta 61 numaralı ceset olan Entu Rahibe‘ sinin aynı zamanda Kral’ında kızı olduğu arkeolojik olarak ilişkilendirilen bir diğer husus.

Diğer bir kanıt ise Ur şehrinde kraliyet mezarlarında bulunan kafatasları. Yüksek rütbedeki kişilerin mezarlarının yakınında bulunan kafatasları onların, gardiyanlar, erkek veya kadın hizmetliler veya müzisyenler gibi hizmet etmekle yükümlü kişiler olduğunu ortaya koyuyor. Ur kraliyet mezarlığında yapılan araştırmalar bu kişilerin ölen asillerin ardından ritüelin bir parçası olarak gayet soğukkanlı ve bilinçli bir şekilde cenazenin törensel bir parçası olarak zehir içerek intihar ettikleri yönünde.

  • Antik Mısır

Eski Mısır‘da genellikle; koyun, sığır, keçi, kaz ve domuz kurban edilen hayvanlar arasındaydı. Bulunan en eski mezar siteleri içerisindeki hayvan kemikleri ile 4000 ila 4400 yıllarına tarihlenmektedir. Eski Mısır’da insanların kurban edilmesi Sümelerde olduğu gibi kesin olmamakla birlikte benzer kanıtlara sahip bir konumdadır. Bu kanıtlar Eski Mısır’ın İlk Hanedanlık Döneminde Nil Vadisi’nde veya Hanedanlık Öncesi’ne ait bulgulardır. Eski Mısır’da insan kurbanına ait bulgular muhtemelen Hanedanlık Öncesi en eski gömüdür, Mısır’ın Güney’indeki Naqata II Dönemi‘ne tarihlenen.

Antik Mısır’da insan kurban etme ritüelinin muhtemel iki sebebi göze çarpmakta;

  • Tanrılara düzenli olarak ve özel günlerde insanların kurban olarak sunulma pratiği/ritüeli
  • Köle ve hizmetçilerin efendileri öldüğü zaman onlarında öldürülerek sahipleri ile gömülmesi

İnsan kurbanının ritüeli günümüzden 5000 yıl öncesine Antik Mısır’a tarihlenen, Mısır’ın Güneyindeki Abidos şehri, Mısır’ın başkenti olduğu gibi yeraltı dünyasının Tanrısı olan Osiris’in de kült merkezi idi. Giza piramitlerinden önce 4500 yılına kadar nadiren uygulandığı bilinmekte. Aslında Hanedanlık Öncesi Mısır’da, efendileri ölen köle ve hizmetçilerin kötü ruhlardan korunmaları amacıyla efendilerinin mezarlarında öldürülmeleri bir gelenek halini almıştı. Yani bu onların ruhlarını kötülükten korumak amacıyla yapılan bir şeydi. Aynı zamanda efendilerine diğer dünyada ruhlar aleminde de ebediyen hizmet etmeleri fikriydi. Tıpkı Sümerlerde olduğu gibi Antik Mısır’da insan kurbanının ritüeli bu minvalde ilerlemiş görünüyor.

  • Çin
Tarihöncesine ait Çin’de bulunan Kuzeybatıya doğru bakan yetişkin bir kadın iskeleti. Karnın altındaki iskeletin çoğu yok edilmiş

Çin, binlerce yıldır insan kurban etme ritüelini uygulayan bir uygarlık. Kuzeybatı Çin’deki günümüz Mogou Köyü yakınlarında 4000 yıllık bir mezarlıkta arkeologlar, bazıları insan kurbanları olan yüzlerce mezarı açığa çıkartmışlardır. Kurban edilenlerden birinin yaklaşık 13 yaşında bir çocuk olduğu iskeletler üzerinden tespit edilmiştir. Arkeologlar, günümüzdeki Anyang şehrinde Shang Hanedanı sitelerinde binlerce insan kurban bulmuştur. Mezarlıklarda ailecek gömülenler, silahları, takıları ve eşyaları ile gömülen iskeletlere rastlanmıştır. Bu insan kurbanlarının 221 yılında Çin’in ilk imparatoru olan Qin Shi Huang ile birleşmesiyle giderek çok nadir bir hale geldiği veya durduğu söylenebilir.

Terracotta Ordusu

İlk imparator, askerlerini kurban etmeden gerçek hayattaki ölçülerden kilden yaptırdığı Terracotta Ordusu‘nu öbür dünyada da onunla birlikte olması inancı ile yaptırmıştır. Dolayısıyla Çin’de de bu pratiğin öte dünyada da ruhların birlikte kalınabilmesi sebebi ile uygulandığını anlayabiliyoruz.

  • Antik Roma
2 Yy.’ın ilk çeyreğine tarihli bir hayvanın kurban edilmesini tasvir eden bir mermer rölyef, Roma-İtalya

Antik Roma‘da Tanrılara sunulan kurbanlar genellikle evcilleştirilmiş hayvanlardan oluşuyordu; sığır, koyun veya domuz gibi. Kurban ritüelleri gündüz vakti kamu önünde yapılırdı. Antik Romalı’lar Tanrılar adına adayacakları kurbanlıklarda “dünyevi ve ilahi bir uyum” aramaktaydılar yani kurbanın kendisini feda etmesi için istekli görünmesi hareket etmesi beklenmekteydi. Antik Romalılar her Tanrı için farklı özellikte kurbanlar adarlardı. Aile ve doğumla ilişkilendiren bir Tanrıça olan Juno için beyaz bir inek, gökyüzü ve şimşek Tanrısı olan Jupiter içinse, konsülün yıllık yeminleri için beyaz hadım edilmiş bir öküz, Mars, Janus, Neptün gibi dünya ile güçlü bağlantıları olan diğer Tanrılara da diğer verimli kurbanlar adanmıştır. Gerçekleştirilen kurban ritüelleri sonrası bir ziyafet verilirdi. Öncelik Roma’nın yekilileri ve rahipleri etten tüketirken kademece düşük olan vatandaşlar duruma göre kendi etlerine sahip olmak zorunda kalabilmekteydiler.

Antik Roma kaynaklarına göre Julius Sezar, Galyalıların köleleri ve hizmetçilerinin efendileri öldükleri zaman cenaze ritüelinin bir parçası olarak onlarında yakılarak kurban edilmelerini öngörmüştür. Kimi Antik Roma yazarlarıda, Roma’nın önceki zamanlarında insan kurban etmenin var olduğunu ileri sürmüştür. Romalılar, M.Ö. 216‘da Cannae Savaşı’nda yenildikten sonra, Kartaca’dan bir ordunun İtalya’nın büyük bir bölümünü geçici olarak işgal etmiş bunun sonucunda ise Romalıların insan kurbanına başvurduğu belirtilmekte. Roma yazarı olan Titus Livius, “Roma’nın Tarihi” adlı kitabında; “Bir Galyalı adam ve bir Galyalı kadın ve bir Yunan adam ve bir Yunan kadının Forum Boarium altında canlı canlı gömüldüğünü” yazmıştır.

  • Antik Yunan
Odö. 545 yılın ait bir testi tasviri. Antik Yunanlılar tarafından Athena’nın sunağına kurban edilmek üzere götürülen bir boğa

Antik Yunan‘da ise bu ritüel ibadet şeklinde ilahi ve dualar eşliğinde sunaklarda yerli hayvanların kurbanı ile yapılmaktaydı. Sunaklar tapınakların dışında veya onlardan uzaklara yapılmaktaydı. Kurban edilecek hayvan türünün en iyisi seçilir ve boynunda çiçeklere bezenmiş bir çelenk ve kafasında bir sepet içerisinde gizlenmiş bir bıçakla ritüelin uygulanması için götürülürdü. Dualar, ilahiler ve diğer ritüeller sona erince kurban edilecek hayvan sunakta Tanrılara adanabilirdi fakat kadınlarında bu esnada yüksek tonda ağlamaları gerekmekteydi. Akan kan toplanarak sunak üzerine dökülür, iç organlar, kemikler ve diğer yenmeyen kısımlar yakılırdı. Hayvanın eti ise güzelce ayrılarak yemek üzere hazırlanırdı.

3000 yaşındaki genç bir erkeğin iskelet kalıntıları, Zeus adına Lykaion Dağı’nda kurban için kullanılan bir sunaktan

Kurban edilecek hayvanlar genellikle ihtiyaca göre seçilirdi. Boğa, öküz, koyun, sığır gibi büyükbaş hayvanlar en yaygın kurban edilenler olurken, keçi, domuz veya diğer kümes hayvanlarıda (nadiren kuş veya balık) kurbanlık olarak seçilenler arasındaydı. Antik Yunanlılar, Tanrılara karşı minnettarlıklarını göstermek, zaferle döndükleri savaşlarda varlıklarını göstermek ya da savaşa gitmeden önce bir ritüel olarak hayvanları kurban ediyorlardı. M.S.. 323 yılında Büyük İskender’in ölümü sonrası Helenistik Dönem’de kimi yeni felsefi hareketler yüzyıllardır uygulanan bu hayvan kurban etme ritüelinin etikliğini sorgulamaya gitmişlerdir.

Metinsel referanslar ve arkeolojik kalıntılar bizlere Antik Yunan’ lıların da yer yer insan kurban ettiklerini göstermekte. Bu bulgulardan biride üstte sağda gördüğünüz resimdedir. 2016 yılında keşfedilen bu gömü 3000 yıllık genç bir erkeğin iskeleti. İskeletin kafatasının bazı bölümleride mevcut değil. Yunanistanda Lykaion Dağı’nda Zeus‘a ait olan bir sunakta bulunan bu mezar, eski metinlerde de geçen Zeus’a dağda yapılan çocuk kurbanları referanslarını destekleyen bir keşif olduğunu vurguluyorlar. Dolayısıyla burada yatan bu genç çocuğun bir “kurban olmadığını” söylemek yerinde olmuyor çünkü burası bir insanın gömülmesi için hiç uygun ve kullanılan bir yer değil. Üstüne üstlük bir de Zeus’un sunağının bulunduğu yerde olması ve metin referanslarında da yer bulması ile Antik Yunan’ lıların da kimi zaman Tanrılara hayvanlar haricinde insanları da kurban olarak sundukları tezi oldukça güçlü kalıyor.

  • Mezoamerika ve Diğer Antik Uygarlıklar
  • Nazca Uygarlığı
Prehispanik döneme ait Nazca çölünde Chauchilla Mezarlığı’nda bulunmuş bir mumya

Nazca kültürü Peru’da bulunan ve geçmiş dönemde Nazca Çizgileri adı altında devasa yeryüzü şekilleri meydana getirmeleriyle bilinen antik bir topluluktur. M.Ö. 100 ile M.S. 800 yılları arasında yaşamış olan bu uygarlıkla ilgili bazı Nazca sitelerinde insan kurbanına dair bulgular keşfedilmiştir. “Kupa Kafa” adı verilen bu keşifler, kurbanların kafalarının koparılıp ayinsel bir düzenek üzerine oturtulması şeklinde gerçekleştirilmiş. Fakat arkeologlara göre bu kişilerin “tutsaklar” olduğu ve idam edildikten sonra kafalarının koparılıp bu şekilde bırakıldıkları düşünülüyor.

  • Aztek Uygarlığı
Meksika’daki Tenochtitlan şehrinde “Ulu Tapınak”ta bulunan 10 yaşında bir erkek çocuk kafatası

Aztek panteonunda sinek kuşu olarak tasvir edilen savaş Tanrısı Huitzilopochtli adına Templo Mayor (Ulu Tapınak)’da kurban edilmiş 10 yaşında bir erkek çocuğun kafatasına ulaşılmıştır.

Bir diğer alışılmadık şey ise “Sunuş 176” isimli arkeolojik keşifte Guetamala kökenli yeşil taş ve mavi olmak üzere kökeni belli olmayan bir taş daha iskelet ile beraber bulunmuştur. İspanyollar, 16. Yy’da Aztekleri fethettikleri zaman onlarla birlikte nüfusu yok eden hastalıkları beraberinde getirmişlerdi. İspanyollar kimi zaman yaptıkları bu fetihin haklı olduğunu göstermek adına Aztekleri kurban etme pratiğinide uygulamışlardır. Azteklerin bu tür kurban ritüellerini içlerinde bulundukları koşullara göre pratiğe geçirdikleri belirtiliyor, kıtlığın berekete dönüşmesi gibi. Aztekler için insan kurban etmek kendi güçlerininde bir yansımasıydı aslında. Savaşta ele geçirdikleri esirlerin kafalarını kopararak Ulu Tapınak’a dizmekteydiler ki bir uygarlık olarak ne kadar güçlü ve korkulası gereken savaşçılar olduklarını göstersin, hatırlatsın.

Ulu Tapınak’ta bulunan 650’yi aşkın insan kafatasları

Kazılarda örnekler alınan iskelet parçalarında yapılan DNA testleri sonucu, kafataslarının büyük çoğunluğunun düşmanlar, yabancılar veya köleler oldukları ortaya çıkmıştır. Bu yöntem tarihte büyük uygarlıklar tarafından da uygulanan bir caydırma stratejisi olmuştur. Mısır firavunlarının ve Çin hükümdarlarının mezarlarının yakınlarındaki esir ve hizmetkarların toplu mezarları, kafatasları gibi.

Aztekli bir rahibin Tanrı Huitzilopochtli’le kurban edilen bir erkeğin kalbini çıkarırken tasvir eden illüstrasyon

Bütün bunlar yanı sıra Azteklerde yamyamlığında olduğu saptandı. Ele geçirilen kimi kaplardaki kalıntıların insan eti olduğu ve Azteklerin uyguladıkları ritüeller sonrası kurbanların etlerini de yedikleri ortaya çıktı. Fakat bu yamyamlıkta Aztekler için ritüelin bir parçasıydı. Nitekim Aztekler, Tanrılar için yaptıkları bu kurbanların etlerini de yiyerek Tanrılar ile iletişimde olduklarını düşünüyorları ve bu onur verici bir durumdu. Tabii bunun dışında Azteklerde görülen bu yamyamlığın, kısıtlı kaynaklar sebebi ile de olabileceği tahmin ediliyor.

  • Maya Uygarlığı
Belize’de bulunan “Geceyarısı Karabasan Mağarası”, içerisinde 10.000’ne yakın çocuğun iskelet parçaları ile dolu

Antik Maya uygarlığı, bizlere geçmişte onlarında insan kurban etmeyi uyguladıklarını gösteriyor. Maya’larda kurbanlarını çoğu kez savaş sırasında esir düşen yabancılarcan seçmekteydi. Yapılan kurban ritüelleri kimi zaman tapınaklarda yapılmaktaydı. Antik Chichen Itza şehrinde, kurbanların, kurban edilmeden önce yağmur tanrısı Chaak’ın onuruna maviye boyanarak bir kuyuya atıldıkları belirlenmiştir. Belize’de keşfedilen bir mağarada 10.000‘e yakın çocuğun kemiklerinin yaklaşık 1.500 yıldır orada gizli bir şekilde kaldıkları keşfedilmiştir.

Chichen Itza’daki “Büyük Ballcourt” kabartması

Üstteki taş üzerine oyma heykel, Mayaların bir insanın kafasının koparılarak kurban edilişini tasvir ediyor. Hemen sağda görebileceğiniz figür bir kurban olarak kafası koparıldığı zaman yılan şeklinde birçok kan fışkırıyor. Soldaki figür ise kurbanın kafasını kopardıktan sonra elinde tutuyor. Mayalarda insan kurbanı Tanrılara yönelik bir tür beslenme uygulamasıydı. Canlı hayvanları Tanrılara kurban etmek güçlü bir şey olarak görülürken bir insanı kurban etmek muazzam bir durum olarak görülürdü. Ele geçirdikleri esirlerden yüksek statüye sahip olanları kurban olarak seçerken, daha alt seviyede olanlar iş gücü olarak kullanılırdı. İnsanların kurban edilişinin farklı yolları var ise de genellikle kafanın gövdeden koparılması ve kalbin sökülmesi sık yapılanlardandı. Yeni inşaa edilen bir yapı veya yeni bir yönetici için kurban ritüeline başvururlardı. Mayalar kurban ritüellerinin çoğunu oyma eserlerinde tasvir etmişlerdir. Kimi zaman kurban önce dövülür, yakılır veya derisi yüzülürdü. Eğer ki kurbanın kalbi sökülecek ise bu işlem Piramit Tapınağın en tepesinde gerçekleştirilirdi.

Mayaların bir kişiyi kurban ederken işledikleri bir kabartma

Piramit Tapınak’ta kurban edilecek kişi maviye boyanır ve kafasına süslü, törensel bir şapka takılırdı. Kurban, kalbi çıkarılacağı zaman dört kardinal görevlisi/rahip tarafından tutulurdu. “Nacom” adlı yüksek rütbeye sahip ordu komutanı/rahip tarafından kurban etme bıçağı ile kurbanın göğsü yarılır ve kalbi alınırdı. Daha sonra çıkarılan kalp, “Chilan” adlı diğer rahibe verilirdi. Böylece kanlı kalp rahibin elinde Tanrı’nın görüntüsü ile bulaşacaktı. Kalbin çıkarılarak kurban ritüeli son bulunca kurbanın vücut parçaları kesilerek Piramit Tapınak’tan aşağıya doğru atılır ve yardımcı rahipler tarafından derisi yüzülürdü, yalnızca el ve ayaklar kalırdı. Chilan adındaki rahipler ise kehanetleri görme konusunda yetkin olandı. Buna karşın “Ah Kin” adındaki “Nacom” adlı rahip ile aynı statüye sahip olan diğer rahip, Tanrılara kurbanın kalbi sunulacağı zaman törensel bir performansı yerine getirmekteydi. Chilan, derisi yüzülen kurbanın derisini giyerek yeniden doğuş ritüeli dansına başlardı. Bütün bu kurban ritüelleri Mayalılar için bir tür güven, umut ve ölümle ilgili kendi inançlarının bir yansımasıydı.

  • İnka İmparatorluğu
“Juanita Mumyası”, Peru’da bir mağarada keşfedilen 15. yy’la it bir İnka kızı

İnka İmparatorluğu, tarihte arkeologlar tarafından dağlar ve volkanların zirvelerinde bulunan çocuk mumyaları ile bilinirler. İnkalar da genellikle kurbanlarını çocuklardan seçerlerdi. Sebebi ise Tanrılara sunacak saflıkta olduğunu düşünürlerdi. İnsan kurban ritüelleri genellikle önemli olaylar öncesi veya sonrası gerçekleştirilirdi. Söz gelimi; yeni bir hükümdarın başa geçmesi veya kıtlık veya galibiyet gibi. Seçilen çocuklar 6 ila 15 yaşları arasında değişebiliyordu. Tanrılara sunulacakları için fiziksel olarak en iyi durumda ve sağlıklı olanlar özellikle aranırdı. Aksi halde Tanrıların gazabından korkarlardı. Kurbanlar seçildikten sonra aylar hatta yıllar içinde ağırlıklı olarak protein ve mısır ile beslenerek şişmanlatılırdı. Bu uygulamada zaten basitçe kurbanların bereketli olarak adanması gerektiği inancından geçiyordu. Kurban edilecek çocuklara onlarca takı ve süs giydirilir ve görünüş olarakta zengin ve alımlı, kudretli görünmesi sağlanırdı. 100‘den fazla değerli süs eşyası çocuk ile birlikte mezara gömülürdü.

500 yıl öncesine tarihlenen genç bir kız çocuğunun mumyası

Kurban edilecek olan çocuklar yüksek rahipler tarafından yüksek dağ tepelerine çıkarılırlardı. Tabii bu yolculuk hem zor hem de uzun bir süreçti. Bu yüzden rahipler çocukları mezar sitelerine canlı bir şekilde ulaştırabilmek için koka yaprakları ile besleyerek nefes almalarına da yardımcı oldular. Mezar sitelerine ulaşınca, çocukların korku ve endişelerini unutturmak için onlara sarhoş edici bir içeçek vererek uyuşmalarını sağlarlardı. Çocuklar uyuşmaya başlayıncada, boğulma, kafaya darbe, soğuktan donma şeklinde bilinçsiz bırakılarak öldürülür veya ölüme terk edilirlerdi.

“Bakire”, Llullaillaco Mumyaları, Salta Eyaleti, Arjantin

1995 yılında “Juanita Mumyası” olarak adlandırılan 15 yaşında genç bir kızın tamamen kaskatı halde donarak bozulmadan kalabilmiş mumyası Ampato Dağı’nda keşfedildi. Kısa süre içerisinde de biri 6 yaşında kız çocuğu ve 8 yaşında bir erkek çocuğun bedenlerini soğuğun muhafaza ettiği mumyaları keşfedildi. Üç mumyanın incelenen bedenlerinde koka yaprakları ve alkole rastlandı. Yani sarhoş edilerek soğukta ölüme terk edilmişlerdi. İncelenen bedenlerde direniş gösterenin sadece 8 yaşındaki erkek çocuğu olduğu belirlenmiş. Sebebinin, ellerinin ve ayaklarının bağlı olması veya boğulduğu için çırpınması olabileceği düşünülmekte. Dolayısıyla İnkalar kurban edilecek çocukları etil alkol ve koka yaprakları ile uyuşturmaktaydılar. Koka yaprakları bitkisi içerisinde alkaloid ve kokain maddelerini barındıran bir bitki türüdür. Tarihte bir diğer Mezoamerika yerlilerinden biri olan Kızılderililer de çoğunlukla bu bitkiyi tüketmişlerdir, açlık bastırması ve keyif vermesi (uyuşturması) için. Hatta kabilelerin büyücüleri dahi bu yaprakları çiğneyip tükürerek fala bakarlardı.

  • Moche Medeniyeti
” Huaca de la Luna”, “Ay’ın Tapınağı” adlı bu yer Moche medeniyetinin onlarca insan kurban ettiği bir yapı

Moche medeniyeti, Chimu kültürünün var olmadan önceki erken Chimu dönemidir. Peru’da ilk ve sekizinci yüzyıllar arasında var olan bu medeniyet, sıklıkla ritüellerinde insan kurbanlarına yer vermişlerdir. İnka İmparatorluğu tarafından fethedilen Chilu kültürü, İnkaların aksine Güneşe değil Ay’a tapan bir uygarlıktı ve Ay’ın, Güneşten daha güçlü olduğuna inanıyorlardı. Kurban edecekleri kişileri genellikle mezar ve tapınaklara yerleştirerek ayinlerini gerçekleştiren Moche’ler,  Huaca de la Luna, “Ay’ın Tapınağı” adlı bu yapı içerisinde daha sonradan ortaya çıkmış onlarca insanının iskelet kalıntılarına rastlanmıştır. Tıpkı daha sonradan onların yerini alan Chimu kültürüde inançlarında Ay‘ı en tepeye koyarak, Moche medeniyetinin bu inancını devam ettirmişlerdir.

  • Chimu Kültürü
Peru’da Huanchaco yakınlarında bulunan devasa bir insan kurban mezarlığı

Chimu kültürü, arkeologların Peru’da keşfettiği en büyük toplu kurban mezarlarından olan bu bölge tam 227 çocuğun iskelet kalıntıları ile kaplı. Yaşları 4 ila 14 arasında değişen bu çocukların, Chimu Tanrılarını onurlandırmak üzere ritüellerde kurban edildiği belirtiliyor. Peru kıyıları boyunca Chimu kültürü 1200 ve 1400 yılları arasında düzenli olarak bir takım hava olaylarını tersine çevirmek veya Tanrıları onurlandırmak adına bu kurban ritüellerine başvurdukları, mezarlık sitesinde bulunan çocuk iskeletlerini muhtemelen El Nino hava fenomeninin durdurulması maksatlı yapıldığı tahminler arasında.

  • Kartaca
“Trophet” adı verilen m.ö. 3 ila 4. yy’lar ararına tarihlenen Kartacalıların kemikleri yakarken kullandıkları yapılar

Kartaca medeniyeti atalarından beri tüccar olan Fenikeliler tarafından kurulmuş Akdeniz bölgesinde hakimiyet edinmiş bir medeniyettir. Kartaca medeniyetinin ritüellerde çocukları kurban ettiğine dair Grek ve Roman literatürlerindeki bilgilere devamlı “propaganda” gözü ile bakılmış ve Kartaca’da böyle bir insan kurbanının olmadığı savunulmuştur. Romalıların bu konu hakkındaki yazılarına propaganda denmiştir çünkü Romalıların bunu savaş sonrası düşmanları olan Kartaca’nın barbar ve acımasız olduklarını yayma düşüncesinde oldukları vurgulamışlardır. Hannibal Barca gibi bir komutanla neredeyse dize getirilecek olan Roma İmparatorluğunun bunu bu yüzden yapmış olabileceği yüzyıllardır tartışılagelmiş olsa da bulgular bizlere Kartaca’nın gerçektende yeni doğanları Tanrılarına kurban ettiklerini gösteriyor. Yani Romalılar doğruyu söylüyorlardı.

Hannibal Barca’nın Capua’da bulunmuş mermer büstü

M.Ö. 247 doğumlu ve M.Ö. 183/181 ölümlü olan Hannibal, babasıda komutan olan ve Romalılarla babasının yanında küçük yaşlardan savaşmaya başlamış ve babasının isteğiyle de Romalılardan intikam almaya yemin etmiş tüm zamanların en büyük askeri strateji dehasına sahip komutanlarından birisidir. Fakat daha sonradan kısıtlı ordu ve Romalıların başına geçen çok daha güçlü bir komutan karşısında yenilerek Kartaca, Roma İmparatorluğuna ağır şartlar altında teslim edilmiş ve kendisinin Romalılara teslim edileceğini anlayan Hannibal ise yüzüğündeki zehiri içerek intihar etmiştir.

“Tophets” adlı mezar siteleri

Ataları olan Fenikelilerin inançlarını devam ettiren ve antik Kenanlıların inançları çeşitliliğinde Kartaca medeniyetinde panteonun başında Tanrıların babası olan, bitki örtüsü ve doğurganlığın Tanrısı Ba’al Hammon ve onun eşi olan diğer baş Tanrıça Tanith idi. Bir anne Tanrıça olarak Tanith, gökyüzü ve doğurganlık/bereket ile sembolize edilen bir Tanrıça olarak ay ile de ilişkilendirilir. Bu yüzden hilal simgesi dikili taşlarda görülebilir. Kartaca medeniyetinde yenidoğanların Tanrı Baal ve Tanrıça Tanith adına kurban etme ritüellerine rastlanmıştır. Hatta Kartaca, her kurban ettikleri ve hastalıktan ölen çocukları, mezar taşlarına kazıyarak not ediyorlardı.

Çocukların kurban edildikleri kutsal yer olan tophet‘ler terimide esasen Eski Ahitte Yeremya 7:30-34 babları içerisinde geçer. Aynı zamanda; Yeremya 19:6, Yeremya 19-11:14; Yeşeya 30:33 ile Yeremya 2:23‘te bahsi geçen vadide Hinnom Vadisi‘dir yani Tophet‘in bulunduğu yer. Yine bu uygulamanın Eski Ahitte Yahuda Kralı, Yoşiya tarafından kaldırıldığınıda 2 Krallar 23:10 babta bulabiliriz.

Molek, Eski Ahitte bahsedildiği üzere Kenanlıların çocuklarını kurban ettikleri, adadıkları bir Kenan Tanrısı. Üstteki tasvirlerde de görülebileceği üzere Molek bir boğa/öküz olarak resmediliyor. Molek ismi kök olarak -mlk‘den gelerek Kral anlamına gelmekte. Aynı zamanda Ma-el-och, Ma, Tanrı, vermek, boğa/öküz anlamları yanı sıra “Boğa Tanrısına adayan” ve “rahip” anlamınada gelmekte. Rabbinik gelenek Molek’i bronzdan bir boğa heykeli olarak tasvir etmiştir içerisine kurbanların atıldığı ve ateşte ısıtılan. Kaldı ki Grek-Romen yazıtlarında da Kartaca’da Tanrı Baal Hammon’a çocukların kurban edildiğine dair yazıtlar mevcut idi. Yüzyıllardır savaş sonrası propaganda olarak nitelensede bulgular Romalıları haklı çıkarmıştı.

Molek’in Eski Ahitte geçtiği diğer pasajlar; Levililer 18:21, Levililer 20:1-5, Yeremya 32:35‘dir. Bazı pasajlarda ise Tanrı Molek’in adı verilmeden “ateşe doğru atmak” sözü ile Molek’e çocukların canlı canlı ateşte yakılarak kurban edilişi, Yasa’nın Tekrarı 18:10-13, 2 Krallar 16:3-4, 2 Krallar 21:6, Hezekiel 20:26, Hezekiel 20:30-31, Hezekiel 23-37, Yeşeya 30:33 pasajlarında bulunabilir.

Kurban edilen hayvan ve insanların kemiklerini içeren çömlekler

Tophet adı verilen bu mezar taşları altından çıkan çömlekler farklı düzende insan ve hayvan kemikleri ile dolu olduğu keşfedildi. Yani Kartaca’da uygulanan kurban ritüelleri, canlı canlı yanan yenidoğanların kemiklerini veya kurban ettikleri hayvanların kemiklerini ayrıca çömlekler içerisine kül olarak dolduruyor ve yerin altına gömüyorlardı. Üstünde de tophet adı verilen mezar taşlarını dikiyorlardı. Ve bu mezartaşları üzerinde kurbanların notlarınıda alıyorlardı. Hayvan kurban edecekleri zamansa genellikle koyun ve keçi kurban etmekteydi. Çömlekler içerisinde kurban edilen bebeklerin fetüs veya iki yaşında oldukları sonucuna varılmıştır. Kartaca ve Fenike’nin yakınlarındaki Sicilya ve Motya’nın merkezlerindeki diğer sitelerde de beş yaşın altında erkek çocukların kalıntılarına rastlanılmıştır. Kremizasyon (yakma) işlemi sonrası sağ kalan kemikler üzerinde yapılan araştırmalarda, çocukların hiçbir hastalığa sahip olmadığıda varılan sonuçlar arasında.

Roma döneminde inşaa edilmiş Salammbó’da depoda bulunan tophet’ler

Eski Ahit içerisinde bahsedilen Kartacalıların çocuk kurbanlarının Grek-Romen literatüründekini yerini ve ilişkisini inceleyen tarihçiler; Plutarch, Tertullian, Orosius, Diodorus, Siculus ve Philo gibi tarihçilerin de bu uygulamanın yapıldığı yönünde görüş bildirmiştir. Diodorus ise şunları aktarmıştır; “Eski zamanlarda (Kartacalılar) bu Tanrı’ya oğullarının en soylularını feda etmeye alışmışlardı, ama daha yakın zamanda, gizlice çocukları satın alıp besliyorlardı, bunları kurban etmeye göndermek zorundaydılar.

Sonuç olarak eldeki kayıtlar ve bulgular Kartacalıların tıpkı onlardan önceki medeniyetler gibi yenidoğanlarını kurban etme ritüelini uyguladıklarını bizlere göstermektedir.

Kurban ritüelinin dinlerdeki yerini detaylı bir şekilde okumak için linkteki post’a bakabilirsiniz; KİTAB-I MUKADDES VE KUR’AN’DA KURBAN